2 Ağustos 2015 Pazar

-Bölüm 3- Siyahlar Ülkesindeki Kadın (Güncel Kısım 1)

Sıcak.. Ya da soğuk, ortasını bir türlü bulamadığım bir his tüm beyin damarlarımda dolaşıyor ve sanki kulağıma anlamsız kelimeler fısıldıyordu. Bir şeyler görmek istiyor, gözlerimi açmaya çalışıyordum ancak göz kapaklarımın üzerine çöken ağırlık her deneyişimde uyanmamı engelliyordu.
‘Lanet olsun sana Spinoza! Ne diye kurallarına karşı gelirsin! Seni çok bilmiş gerzek!’
Yapabildiğim tek şey kendimi azarlayıp içimde amaçsızca hesaplaşmaktı. Bağırmak istiyordum ‘Uyandırın beni!’ ama onu yapacak çenemin artık olduğun da emin değildim. Bir anda suratıma çarpan bir şeylerin olduğunu hissettim her neyse göz kapaklarımın üzerindeki ağırlığa olumlu bir etkisi vardı. Aynı çarpış bir kez daha suratıma değdiğinde bunun soğuk bir su olduğu kirpiklerimin ıslanışından ve vücudumun soğuk ile irkilmesiyle anlamıştım. Gözlerimi zar zor açtım. Karşımda bulanık bir tablo, aklımda ise suyun etkisiyle bozulan saçlarımın nasıl göründüğü vardı. Ama bunlardan önce düşünmem gereken; ben neredeydim? Ölmüş olsam suyu hissedebilir miydim? Bulanık bakabilir miydim dünyaya? Ya da hala beynimin bir yerlerinde migrenim olduğunu ve birkaç saat içinde ilacımı almazsam ağrıdan geberebileceğimi hissedebilir miydim? Kafamı olabildiğince oynattım, bu sırada ellerimi katiyen hareket ettiremediğimi fark ettim. İlk başta acaba ellerimi mi kesmişler diye düşünürken parmaklarımın oynaması ile huzura erdim. Ellerimi oynatamamamın sebebi bir sandalyeye bağlanmamdı. Arkaya kilitlenmiş ellerimden ötürü kollarımdan omuzlara doğru gelen uyuşma tüm vücudumu bitkin kılmıştı. Birileri bana sesleniyordu, bununla birlikte koku alabildiğimi de fark ettim. Ortamda sanki daha önceden duyduğum ancak tanımlayamadığım ve bu karanlığa kesinlikle uymayan hormonal ve hoş bir koku vardı. Eğer kafam güzel değilse odanın içinde zenci bir kadın dolaşıyordu. Bu sırada yüzüme yediğim tokat darbeleri ile tamamen kendime gelirken yere doğru bakan kafamı bitkinlikle kaldırıyordum. Karşımda duran iki büyük meme vardı ve ben bu ikizleri nerede görsem tanırdım. Belki biraz şaşırtıcı gelecek fakat karşımda duran memeler Johari’den başkasına ait değildi. Hayal mi görüyordum? Yoksa bu lanet migren yüzünden başıma saplanan ağrıların yan etkisi miydi? Yoksa ben Nijerya’ya hiç gelmemiş miydim?
Gözümdeki bulanıklık tamamen geçtiğinde Ahad’ın “Eşim.” diye tanıttığı Afrika’nın belki de en güzel kadınlarından olan iri memeli Johari ciddi bakışlarını üzerime dikmiş volta atıyordu. Üzerinde dar kot pantolon ve dar atletini fazla kapayacak şekilde bir gömlek giyinmişti. Ancak nasıl olabilirdi? Ahad’ın kurbanının yanında eşi vardı. Ama yine de gözlerimi ondan alamıyordum. Benimle konuşmaya başlaması pek uzun sürmedi.
“Bay Spinoza iyi misiniz?”
Biraz durdum ve soruyu algılamaya çalıştım. ‘İyi miydim?’, hayır kesinlikle iyi değildim. Uyuşmuş çenemi ilk hareket ettirdiğimde ses tonumun oldukça gevşek çıktığını fark ettim anca bunu sikleyecek halde değildim.
“Kafam mı güzel benim yoksa karşımda duran Ahad’ın fahişesi bana ‘İyi misin?’ diye mi sordu?” . Küçük bir sessizliğin ardından yüzüme sağlamında iki yumruk yedim. Bağlı olduğum sandalye yerinden hareket etse de arkaya düşmedim.
“İki tane daha bunlardan yersem kendime gelirim diye düşünüyorum.” O sırada sesini az tanıdığım Safir konuştu;
“Nasıl isterseniz Bay Spinoza”
Yüzüme aldığım iki yumruğun ardından adamlardan biri gaza geldi ve göğüs kafesime sert bir tekme yerleştirdi. O etki ile arkaya doğru düştüm. Ayaklarım havada kalmış biçimde içine düştüğüm komik duruma adeta lanet ediyordum. Adamlar beni tekrar kaldırdı. Kısa süreli öksürüğün ardından kan tükürdüm ve ortama iyice göz gezdirmeye başladım. Safir ve Johari haricinde 5 iri adam etrafımdaydı ve loş ışıklı, karanlık, nemli bir odanın içinde tahta bir sandalyede bağlanmış; şaşkın bir şekilde, sefil beynim ile bu olanların anlamını sorgulamaya çalışıyordum.
“Devam edelim mi Bay Spinoza?” Dedi Safir.
“Elbette devam etmeyelim. Burada ne işim olduğu beni ilgilendirmiyor, zaten bir işim var ve sizin teklifinize hayır diyeceğim”
“Çok kuralcısınız Bay Spinoza.”
“Hayır, orospu çocuğu! Eğer kuralcı olsaydım emin ol burada bu şekilde olmazdım.”
Safir sert bir şekilde gözlerime baktı ,küfürden rahatsız olduğu belliydi. O sırada Johari araya girdi.
“Bizi dinlemek zorundasın Spinoza. İstesen de,  istemesen de.”
“Ah tanrım! Neden huzur içinde uyumama izin vermiyorsunuz?”
“Ölmen bana büyük bir orgazm yaşatırdı Spinoza, inan bana ve bunu asla huzur içinde olmasına izin vermezdim. Şimdi o açılan çeneni biraz kapat ve sadece kulaklarını aç. “
Bu biraz sertti ve daha fazla konuşmaya halimin kalmadığını, biraz dinlenerek güç kazanabileceğimi düşündüm. Bu kadar hırpalanmadan kalan son dikkatimi Johari’ye verdim.
“Ahad senin sayende tüm Lagos’u eline geçirdi. Ona çok parayı ona Boko Haram sağlıyor ve onu destekliyor. Boko Haram Nijerya’ya katliamcı yüzünü yeterince gösterdi ve biz bunun bitmesini istiyoruz, o yüzden önce kaynaklarının tükenmesi gerekiyor.
“Boko Haram sadece Ahad’dan silah almıyor. Beyazlar bile onları destekliyor, bu ne sikime yarayacak?”
“Eğer Ahad’ın kaynaklarını Boko Haram’a karşı duran çetelere sağlarsak savaşacak gücümüz olur.”
“Bayan sürtük siz sadece iç savaş istiyorsunuz ve benim bu işten ne bir çıkarım, ne de yapabileceğim bir iyilik var. “
Johari bir anda bana yaklaştı ve önüme çöktü. Dizlerime değen memeleri son günlerde bana temas eden belki de en güzel şeydi ; ancak hormonlarımın karar verebileceği bir ortamda değildim ama Johari’nin bakışları oldukça değişmişti. Kurumuş dudaklarını ıslatmış, o büyük gözlerini gözlerime doğrultmuştu. İstemeden gözlerime zevk veren bir tecavüzden farksızdı.
“Bunu yapmalısın Spinoza. Her gün birileri ölüyor bir şeyler yapmalıyız, o canilerden ülkemizi kurtarmamız gerekiyor.”
“Neden bahsediyorsun? Ben süper kahraman değilim, ben süper kahramanları öldüren kişiyim Johari. Çizgi romanlardaki iyiliğin işlemediği, hikayenin sonuna kadar kalan, o taş kalpli karakterim ben. O yüzden pek işine yaramam, benim ölüm işinize daha çok yarar.”
“Çizgi roman okuyacak kadar çocuk olduysan içinde bir yerlerde bize yardım eden kişiyi bulabilirsin.”
“Bunlar sadece genel kültür Johari. Hem hükümet de onlardan yana. Size silah ve adam tahsis etmiş; ancak onları desteklemiyor mu sanıyorsun?”
“Hükümet buna mecbur. Bizi ve onları gizli destekliyorlar, o yüzden dengeler değiştiğinde yanımızda olacaklar. Kolonilerin başındakileri öldürmemiz gerekiyor; ancak savaşırsak büyük insan kaybı yaşarız. Aramızda bunu başarabilecek, senin kadar yetenekli birileri yok. “
Johari’nin büyük gözleri loş ışığın altında parlıyordu. Penisimde hiçbir etki yokken kalp atışlarımın değiştiğini düşündüm; ancak ona da içtiğim meşrubatın içindeki uyarıcıyı bahane olarak gösterebilirdim. Ahad gibi birine katlanıyorsa gerçekten Johari’nin bir amacı vardı ve bunu gerçekleştirmek için tüm kozlarını oynayabilirdi. Tehlikeli bir kadın olduğunu biliyordum ama gözleri çok iyi bir yanıltıcıydı, onlara kanmayı tercih etmek istiyordum. 
“Johari... Neden ben? Neden ısrarla ben?”
“Çünkü sana ihtiyacımız var.”
“Tabi ki bana ihtiyacınız var. Beklediğim şey buydu yoksa kalbinizi sökmeye gelen adamı neden sağ tutasınız ki? Bunları biliyorum ve teklifiniz zerre umurumda değil. Ben bay hiç kimseyim ve yaşadığım kadar yaşadım. Kaybedecek hiçbir şeyim yok; ne bir fahişe için, ne de kılkuyruk bir adam için hiç kimse olmaktan vazgeçerim. Umarım beni anladınız; eğer anladıysanız bu işe yaramazların elindeki silahlardan birini kafama dayayın ve duvarları beynimle boyayın.”
Johari’nin gözleri sanki gittikçe büyüyordu. O güçlü kadını hiç böyle görmemiştim sanırım. Mazoşist bir romantizmin tam ortasındayken yakaladığım bu anı Safir bozmuştu
“Sana açık konuşayım; villamın rahat odalarından birinde olmak de senin elinde, bu delikte çürümek de.”
“Rahat villanı götüne sokabilirsin Safir, burada keyfim yerinde. Hem 6 yaşımdan beri altıma sıçmamıştım, benim için farklı bir deneyim olacak. Özlediğim bir deneyim.”
Johari hayal kırıklığına uğramış şekilde kalktı ve benden birkaç adım uzaklaştı. O sırada iki adam yine beni yumruklamayı ihmal etmedi. Bir kez daha kan tükürdüğümde bu kez dişimin de tükürükle birlikte çıktığını fark ettim. O sırada birden kahkahayı bastım.
“Hey şu ilaçtan biraz daha alabilir miyim? Uzun zamandır kafam bu kadar güzel olmamıştı ya da arabamdan migren ilacımı getirin, baş ağrısından ölmek istemiyorum.”
Safir herkesi dışarıya çıkarıp yanıma geldi. Johari tüm endamı ve havasıyla bana acıyan, yalvarır gözleri ile bakarak kapıdan ayrıldı. Karşımda tipinden haz etmediğim Safir vardı ve ona sormak istediğim birkaç soru… O yüzden başlamasına izin vermedim;
“Johari ile yatıyor musun? Nasıl zevk alıyor musun ?”
Safir sert bir tokat attı, kulaklarım çınlama ile kendinden geçti.
“Ne yani onu becermedin mi hiç?”
“Birincisi, o benim karım; ikincisi, seni yaşatmam beyaz pislik anlıyor musun? Huzur içinde ölmene izin vermem. Kalbin haricinde bütün organlarını tek tek sökerim, gerekirse kan takviyesi yaparım; seni bağırta bağırta kendi çığlığında boğarım. Kalbini cayır cayır yakarım Spinoza.
“Neden ırkçılık yapıyorsun ki? Benim siyah olman hoşuma giderken neden bunu yaptın şimdi?”
Safir’in delirmiş suratı bir anda sakinleşti ve ayağa kalktı.
“İyi günler Bay Spinoza. Bu konuyu iyi düşünün.”

Zindanımdan son çıkan Safir olmuştu. Kafamın içindeki zindandan ise ben dahil herkes çıkmış, sadece Johari kalmıştı. Evet az önce fahişe diyerek terslediğim kadın... Bu kadar tehlikeli oluşu mu beni etkilemişti; yoksa gerçekten uzun zamandır sevişemediğim için mi onu düşünüyordum? Buna karar vermem oldukça güçtü; ancak onu düşünmeme engel de olamıyordum. Eşi benzeri olmayan siyah bir kuş gibiydi. Özellikle parlayan gözleri bana Afrikalı işçilerin çıkarmak için terinin son damlasını akıttığı elmasları hatırlatıyordu. Belki de bu kadar tehlikeli bir kadın olmasına hayran olmuştum. Koca Nijerya ve Boko Haram arasında kalmış güçlü ve tehlikeli bir kadın belki de bir kiralık katilin sevebileceği türdeki tek kadın olabilirdi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder