Sıcak.. Ya da soğuk, ortasını bir türlü bulamadığım bir his
tüm beyin damarlarımda dolaşıyor ve sanki kulağıma anlamsız kelimeler
fısıldıyordu. Bir şeyler görmek istiyor, gözlerimi açmaya çalışıyordum ancak
göz kapaklarımın üzerine çöken ağırlık her deneyişimde uyanmamı engelliyordu.
‘Lanet olsun sana Spinoza! Ne diye kurallarına karşı
gelirsin! Seni çok bilmiş gerzek!’
Yapabildiğim tek şey kendimi azarlayıp içimde amaçsızca
hesaplaşmaktı. Bağırmak istiyordum ‘Uyandırın beni!’ ama onu yapacak çenemin
artık olduğun da emin değildim. Bir anda suratıma çarpan bir şeylerin olduğunu
hissettim her neyse göz kapaklarımın üzerindeki ağırlığa olumlu bir etkisi
vardı. Aynı çarpış bir kez daha suratıma değdiğinde bunun soğuk bir su olduğu
kirpiklerimin ıslanışından ve vücudumun soğuk ile irkilmesiyle anlamıştım.
Gözlerimi zar zor açtım. Karşımda bulanık bir tablo, aklımda ise suyun
etkisiyle bozulan saçlarımın nasıl göründüğü vardı. Ama bunlardan önce düşünmem
gereken; ben neredeydim? Ölmüş olsam suyu hissedebilir miydim? Bulanık
bakabilir miydim dünyaya? Ya da hala beynimin bir yerlerinde migrenim olduğunu
ve birkaç saat içinde ilacımı almazsam ağrıdan geberebileceğimi hissedebilir miydim?
Kafamı olabildiğince oynattım, bu sırada ellerimi katiyen hareket
ettiremediğimi fark ettim. İlk başta acaba ellerimi mi kesmişler diye
düşünürken parmaklarımın oynaması ile huzura erdim. Ellerimi oynatamamamın
sebebi bir sandalyeye bağlanmamdı. Arkaya kilitlenmiş ellerimden ötürü
kollarımdan omuzlara doğru gelen uyuşma tüm vücudumu bitkin kılmıştı. Birileri
bana sesleniyordu, bununla birlikte koku alabildiğimi de fark ettim. Ortamda
sanki daha önceden duyduğum ancak tanımlayamadığım ve bu karanlığa kesinlikle
uymayan hormonal ve hoş bir koku vardı. Eğer kafam güzel değilse odanın içinde
zenci bir kadın dolaşıyordu. Bu sırada yüzüme yediğim tokat darbeleri ile
tamamen kendime gelirken yere doğru bakan kafamı bitkinlikle kaldırıyordum.
Karşımda duran iki büyük meme vardı ve ben bu ikizleri nerede görsem tanırdım.
Belki biraz şaşırtıcı gelecek fakat karşımda duran memeler Johari’den başkasına
ait değildi. Hayal mi görüyordum? Yoksa bu lanet migren yüzünden başıma
saplanan ağrıların yan etkisi miydi? Yoksa ben Nijerya’ya hiç gelmemiş miydim?
Gözümdeki bulanıklık tamamen geçtiğinde Ahad’ın “Eşim.” diye
tanıttığı Afrika’nın belki de en güzel kadınlarından olan iri memeli Johari
ciddi bakışlarını üzerime dikmiş volta atıyordu. Üzerinde dar kot pantolon ve
dar atletini fazla kapayacak şekilde bir gömlek giyinmişti. Ancak nasıl
olabilirdi? Ahad’ın kurbanının yanında eşi vardı. Ama yine de gözlerimi ondan
alamıyordum. Benimle konuşmaya başlaması pek uzun sürmedi.
“Bay Spinoza iyi misiniz?”
Biraz durdum ve soruyu algılamaya çalıştım. ‘İyi miydim?’,
hayır kesinlikle iyi değildim. Uyuşmuş çenemi ilk hareket ettirdiğimde ses
tonumun oldukça gevşek çıktığını fark ettim anca bunu sikleyecek halde
değildim.
“Kafam mı güzel benim yoksa karşımda duran Ahad’ın fahişesi
bana ‘İyi misin?’ diye mi sordu?” . Küçük bir sessizliğin ardından yüzüme
sağlamında iki yumruk yedim. Bağlı olduğum sandalye yerinden hareket etse de
arkaya düşmedim.
“İki tane daha bunlardan yersem kendime gelirim diye
düşünüyorum.” O sırada sesini az tanıdığım Safir konuştu;
“Nasıl isterseniz Bay Spinoza”
Yüzüme aldığım iki yumruğun ardından adamlardan biri gaza
geldi ve göğüs kafesime sert bir tekme yerleştirdi. O etki ile arkaya doğru
düştüm. Ayaklarım havada kalmış biçimde içine düştüğüm komik duruma adeta lanet
ediyordum. Adamlar beni tekrar kaldırdı. Kısa süreli öksürüğün ardından kan
tükürdüm ve ortama iyice göz gezdirmeye başladım. Safir ve Johari haricinde 5
iri adam etrafımdaydı ve loş ışıklı, karanlık, nemli bir odanın içinde tahta
bir sandalyede bağlanmış; şaşkın bir şekilde, sefil beynim ile bu olanların
anlamını sorgulamaya çalışıyordum.
“Devam edelim mi Bay Spinoza?” Dedi Safir.
“Elbette devam etmeyelim. Burada ne işim olduğu beni
ilgilendirmiyor, zaten bir işim var ve sizin teklifinize hayır diyeceğim”
“Çok kuralcısınız Bay Spinoza.”
“Hayır, orospu çocuğu! Eğer kuralcı olsaydım emin ol burada
bu şekilde olmazdım.”
Safir sert bir şekilde gözlerime baktı ,küfürden rahatsız
olduğu belliydi. O sırada Johari araya girdi.
“Bizi dinlemek zorundasın Spinoza. İstesen de, istemesen de.”
“Ah tanrım! Neden huzur içinde uyumama izin vermiyorsunuz?”
“Ölmen bana büyük bir orgazm yaşatırdı Spinoza, inan bana ve
bunu asla huzur içinde olmasına izin vermezdim. Şimdi o açılan çeneni biraz
kapat ve sadece kulaklarını aç. “
Bu biraz sertti ve daha fazla konuşmaya halimin kalmadığını,
biraz dinlenerek güç kazanabileceğimi düşündüm. Bu kadar hırpalanmadan kalan
son dikkatimi Johari’ye verdim.
“Ahad senin sayende tüm Lagos’u eline geçirdi. Ona çok
parayı ona Boko Haram sağlıyor ve onu destekliyor. Boko Haram Nijerya’ya
katliamcı yüzünü yeterince gösterdi ve biz bunun bitmesini istiyoruz, o yüzden
önce kaynaklarının tükenmesi gerekiyor.
“Boko Haram sadece Ahad’dan silah almıyor. Beyazlar bile
onları destekliyor, bu ne sikime yarayacak?”
“Eğer Ahad’ın kaynaklarını Boko Haram’a karşı duran çetelere
sağlarsak savaşacak gücümüz olur.”
“Bayan sürtük siz sadece iç savaş istiyorsunuz ve benim bu
işten ne bir çıkarım, ne de yapabileceğim bir iyilik var. “
Johari bir anda bana yaklaştı ve önüme çöktü. Dizlerime
değen memeleri son günlerde bana temas eden belki de en güzel şeydi ; ancak
hormonlarımın karar verebileceği bir ortamda değildim ama Johari’nin bakışları
oldukça değişmişti. Kurumuş dudaklarını ıslatmış, o büyük gözlerini gözlerime
doğrultmuştu. İstemeden gözlerime zevk veren bir tecavüzden farksızdı.
“Bunu yapmalısın Spinoza. Her gün birileri ölüyor bir şeyler
yapmalıyız, o canilerden ülkemizi kurtarmamız gerekiyor.”
“Neden bahsediyorsun? Ben süper kahraman değilim, ben süper
kahramanları öldüren kişiyim Johari. Çizgi romanlardaki iyiliğin işlemediği,
hikayenin sonuna kadar kalan, o taş kalpli karakterim ben. O yüzden pek işine
yaramam, benim ölüm işinize daha çok yarar.”
“Çizgi roman okuyacak kadar çocuk olduysan içinde bir
yerlerde bize yardım eden kişiyi bulabilirsin.”
“Bunlar sadece genel kültür Johari. Hem hükümet de onlardan
yana. Size silah ve adam tahsis etmiş; ancak onları desteklemiyor mu
sanıyorsun?”
“Hükümet buna mecbur. Bizi ve onları gizli destekliyorlar, o
yüzden dengeler değiştiğinde yanımızda olacaklar. Kolonilerin başındakileri
öldürmemiz gerekiyor; ancak savaşırsak büyük insan kaybı yaşarız. Aramızda bunu
başarabilecek, senin kadar yetenekli birileri yok. “
Johari’nin büyük gözleri loş ışığın altında parlıyordu.
Penisimde hiçbir etki yokken kalp atışlarımın değiştiğini düşündüm; ancak ona
da içtiğim meşrubatın içindeki uyarıcıyı bahane olarak gösterebilirdim. Ahad
gibi birine katlanıyorsa gerçekten Johari’nin bir amacı vardı ve bunu
gerçekleştirmek için tüm kozlarını oynayabilirdi. Tehlikeli bir kadın olduğunu
biliyordum ama gözleri çok iyi bir yanıltıcıydı, onlara kanmayı tercih etmek
istiyordum.
“Johari... Neden ben? Neden ısrarla ben?”
“Çünkü sana ihtiyacımız var.”
“Tabi ki bana ihtiyacınız var. Beklediğim şey buydu yoksa
kalbinizi sökmeye gelen adamı neden sağ tutasınız ki? Bunları biliyorum ve
teklifiniz zerre umurumda değil. Ben bay hiç kimseyim ve yaşadığım kadar
yaşadım. Kaybedecek hiçbir şeyim yok; ne bir fahişe için, ne de kılkuyruk bir
adam için hiç kimse olmaktan vazgeçerim. Umarım beni anladınız; eğer
anladıysanız bu işe yaramazların elindeki silahlardan birini kafama dayayın ve
duvarları beynimle boyayın.”
Johari’nin gözleri sanki gittikçe büyüyordu. O güçlü kadını
hiç böyle görmemiştim sanırım. Mazoşist bir romantizmin tam ortasındayken
yakaladığım bu anı Safir bozmuştu
“Sana açık konuşayım; villamın rahat odalarından birinde
olmak de senin elinde, bu delikte çürümek de.”
“Rahat villanı götüne sokabilirsin Safir, burada keyfim
yerinde. Hem 6 yaşımdan beri altıma sıçmamıştım, benim için farklı bir deneyim
olacak. Özlediğim bir deneyim.”
Johari hayal kırıklığına uğramış şekilde kalktı ve benden
birkaç adım uzaklaştı. O sırada iki adam yine beni yumruklamayı ihmal etmedi.
Bir kez daha kan tükürdüğümde bu kez dişimin de tükürükle birlikte çıktığını
fark ettim. O sırada birden kahkahayı bastım.
“Hey şu ilaçtan biraz daha alabilir miyim? Uzun zamandır
kafam bu kadar güzel olmamıştı ya da arabamdan migren ilacımı getirin, baş
ağrısından ölmek istemiyorum.”
Safir herkesi dışarıya çıkarıp yanıma geldi. Johari tüm
endamı ve havasıyla bana acıyan, yalvarır gözleri ile bakarak kapıdan ayrıldı.
Karşımda tipinden haz etmediğim Safir vardı ve ona sormak istediğim birkaç soru…
O yüzden başlamasına izin vermedim;
“Johari ile yatıyor musun? Nasıl zevk alıyor musun ?”
Safir sert bir tokat attı, kulaklarım çınlama ile kendinden
geçti.
“Ne yani onu becermedin mi hiç?”
“Birincisi, o benim karım; ikincisi, seni yaşatmam beyaz pislik
anlıyor musun? Huzur içinde ölmene izin vermem. Kalbin haricinde bütün
organlarını tek tek sökerim, gerekirse kan takviyesi yaparım; seni bağırta
bağırta kendi çığlığında boğarım. Kalbini cayır cayır yakarım Spinoza.
“Neden ırkçılık yapıyorsun ki? Benim siyah olman hoşuma
giderken neden bunu yaptın şimdi?”
Safir’in delirmiş suratı bir anda sakinleşti ve ayağa
kalktı.
“İyi günler Bay Spinoza. Bu konuyu iyi düşünün.”
Zindanımdan son çıkan Safir olmuştu. Kafamın içindeki
zindandan ise ben dahil herkes çıkmış, sadece Johari kalmıştı. Evet az önce
fahişe diyerek terslediğim kadın... Bu kadar tehlikeli oluşu mu beni
etkilemişti; yoksa gerçekten uzun zamandır sevişemediğim için mi onu
düşünüyordum? Buna karar vermem oldukça güçtü; ancak onu düşünmeme engel de
olamıyordum. Eşi benzeri olmayan siyah bir kuş gibiydi. Özellikle parlayan
gözleri bana Afrikalı işçilerin çıkarmak için terinin son damlasını akıttığı
elmasları hatırlatıyordu. Belki de bu kadar tehlikeli bir kadın olmasına hayran
olmuştum. Koca Nijerya ve Boko Haram arasında kalmış güçlü ve tehlikeli bir
kadın belki de bir kiralık katilin sevebileceği türdeki tek kadın olabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder