Paul’a giderken gereğinden fazla
hızlı yapıyordum ve uykusuzluktan kapanan gözlerime zar zor hakim olmaya
çalışıyordum. Beni ayakta tutan tek düşünce Paul’un can çekişerek ölmesi ve
benim bunu büyük bir zevk ile izlememdi.
Gereğinden fazla hızlı sürdüğüm
Wrangler’ı kapının önünde durdurmakta zorluk çektim. Arabadan atlar atlamaz
büyük bir hiddet ile içeriye girerken kapıda çırağın beni karşıladığını fark
ettim
“Patronun nerede”
“İçeride efendim.”
“Toz ol buradan.”
İçeriye girip yüksek bir ses
tonuyla Paul’a seslendim
“Hey Paul planın işe yaradı
neredesin!?”
Paul şaşkın bakışlarla kafasını
bir araba kaputunun içinden çıkarıp bana baktı. Gözleri şaşkınlıktan yerinden
çıkacakmış gibi bakıyordu. Beyaz suratı birkaç ton daha açılmış, aynı bir
hayalete bakar gibi bakıyordu.
“Mabad sana selam yolladı Paul
bizzat iletmek istedim.”
Bakışlarını ve şaşkınlığını hala
gizleyemiyor olduğu yerde dikilmiş bir buzdağına dönüşmüş gibiydi. Yüzüne bakıp
gülümsedim.
“Söylesene Paul beni onlara satmanın karşılığı neydi?”
Paul biraz düşünde ve kekeleyerek konuya girdi
“Şey.. Ben”
Sesimi yükselttim
“Konuş seni ihtiyar orospu çocuğu beni kaç fahişeye sattın!”
“Mecbur kaldım evlat.”
“Bana hiç öyle söylemediler? Buraya nasıl geldim
sanıyorsun?”
“Beni kokaine boğdular evlat. Kokain ve fahişelere bu
dünyada bunlar daha güzel ne olabilir ki anlatsana sen söyle? Bana en çok
hoşlandığım şeyleri verdiler senin dostluğundan da güzel şeyler hadi kabul et
beni de sadece çıkarların için seviyorsun bunun için beni suçlayamazsın.”
İnsanların yaşı, neleri tecrübe ettikleri ve neler
yaşadıkları aslında hepsi tek bir bağlantıda kırılıyor ve bu bize onların ne
kadar bencil olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Bir erkek seks yapmayı
karısından daha çok seviyorsa bu onun sadakatini bir gün tuvalete atıp sifonu
çekeceğine işarettir. Aynı Paul’un en çok sevdiği kokain ve fahişeler için belkide
bu dünyadaki tek dostunun üzerine sifonu çekebildiği gibi.
“Evet, Paul haklısın ben de aynısını yapacağım.”
“Ne yapacaksın? İhanetimden dolayı cezalandırmak için beni
öldürecek misin?”
“Hayır Paul senin tarzınla yapacağım bu işi sonuçta ben de
bir insan sayılırım ve doğamda olan şeyi yapacağım, sen en sevdiğin dünyevi
vaatler için dostluğumuzu öldürdün ben de seni öldüreceğim.”
“Anlamadım?”
“Fahişeler ve kokainlerin senin için en büyük zevk olduğunu
ve bunlar için her şeyi yapabileceğini söylüyorsun değil mi aynı kişisel
zevklerine düşkün olan basit insanlar gibi?”
“Evet öyle de denilebilir”
“Benim de kişisel zevkim bu Paul insanları öldürürken
aldığım hazzı senin yaşlı kokuşmuş dostluğun dahi veremiyor bu yüzden seni
öldüreceğim cezalandırmak amaçlı değil tamamen zevk için”
Paul tekrar donmuş yeniden aslında benim kiralık katil
olduğum aklına gelmişti.
“Hatırla Paul önünde insanları öldürürken nasıl
gülümsediğimi hatırla bu gülümsemeyi bana sen de verebilirsin tabi ellerimde
can çekişirken. İhtiyar gammaz dostumu öldürmek inan bana farklı bir zevk
verecek sanki bir saat boyunca penisimin zenci bir fahişe tarafından ağzında
dolanması gibi hissedeceğim”
“Sözlerin yapacaklarından daha korkutucu.”
“Sözlerim yapacaklarımın garantisidir Paul.”
Bu sırada ihtiyarın duvara astığı aletlerden birine elimi
götürdüm. Bu bir tornacıdan daha çok tesisatçılarda görebileceğiniz kırmızı
renkte ağır tip bir boru anahtarıydı. Duvardan alıp ağır adımlarla Paul’un
üzerine yürümeye başladım.
“Beni öldürmemen için sana başka bir bilgi verebilirim. Bu
kez hayatını kurtarabilirim.”
“Beni ölüme yollayan bir keş benim hayatımı
kurtarabileceğini mi iddia ediyor?”
Aklımda önce tüm eklemlerini elimdeki boru anahtarı ile
kırmak vardı aynı bir kraker gibi dağılırken çıkan sesleri duymak istiyordum.
“Ahad.. Onu senin yolladığını biliyorum.”
“Ahad’ı Afrika’daki her pislik tanır bu bir kanıt değil”
üzerine yürümeye devam ettim.
“Ahad Safir senin bana gelmen her şey tesadüf mü? İzin ver
bu kez hayatını kurtarayım?”
“Ne karşılığında? Sana verecek kokainim yada fahişem yok.”
“Hayatım karşılığında”
İşte bu güzel bir anlaşma olabilirdi. Bir insanın hayatı
olmasa fahişe ve kokainler de anlamsız kalırdı. Paul’un bildiği isimler onun
hayatını kurtarabilirdi tabi benimkini de ancak işler karışmıştı.
“Dinliyorum. Senin için büyük bir fırsat beni ikna et.”
“Ahad başından beri senin ölmeni istiyordu bunların hepsi
onun planıydı.”
“Ne yani Safir ve Ahad birlikte mi çalışıyorlar? Hadi bunu
geçtim Ahad öldürmek istediği birine neden ölü biri yollasın ve beni öldürmek
istiyorsa neden bunu başından yapmasın ve son olarak yahu Ahad beni neden
öldürmek istesin?”
“Ne sanıyorsun o kaleye tek bir adam olarak elini kolunu
sallaya sallaya girip öldürebilecek miydin? Bunların hepsi Safir’i alt etmek için bir oyun senin bana
geleceğini biliyordu tek bağlantımız olduğunu çok iyi biliyordu. Seni ne
zamandır aramıyor? Hiç bunu düşündün mü?”
“Savaş umurumda değil ben bu işin içinde bile değilim
ihtiyar bence üfürüyorsun”
“Ne oldu sana şu zekânı kullan ve gözlerini aç iyice bir bak
etrafına bu işi kabul ettiğin günden beri içinde olmuş oldun artık Nijerya’nın
iç savaşında bir rolün oldu. “
“Ne saçmalıyorsun?”
Paul sinirlenmişti ve sesini yükseltiyordu. Tüm bu olanları
hala kafamda kurgulayamıyordum her şey karışık geliyordu. Karmakarışık.
“Ahad’ın öldürmek istediği iki silah tüccarı vardı onların
ikisini de gayet güzel öldürdü. Sana para vermemek ve herhangi bir konuşmana
engel olmak için seni öldürtmeyi seçti bu yüzden de seni o kaleye gönderdi
işini sağlama almak için de bana geldi. Mabad işini Safir ile değil Ahad ile
gerçekleştirdim. Çok iyi teklifi vardı ve madem sen en iyi dostum benim
yüzümden öleceksin bunu hakkıyla yapayım dedim; Safir’e telefon açtım ve
Ahad’ın onu öldürtmek için profesyonel bir katil tuttuğunu karşılığını verirse
onu sana vereceğimi söyledim o da elbette kabul etti. Bir taşla iki kuş.”
İhtiyar orospu çocuğu aynı bir tilki gibi kafası çalışıyor
söz konusu zevklerine gelince adeta entrikalar çeviren pembe dizi başkahramanına
dönüşüyordu. Anlattıkları oldukça mantıklıydı. Cebimden telefonu çıkarıp
aramalara baktım birde takvime. Verdiği süre dolmuştu ve ben ona etkileşim gönderdiğim
halde merak edip aramamıştı. Düşünmeye başladım. Bu sırada yaşlı tilki yeniden
konuşmaya başladı.
“Eğer oraya gidip bu olanları anlatırsan zaten seni
öldürecek. İstersen beni aradığı numarayla karşılaştıralım”
Cebinden telefonunu çıkarıp numarayı bana gösterdi.
Gözlerimle gördüğüm numara tamamen bana mesaj gönderen numara ile aynıydı.
İyice sinir küplerine binmiş elimdeki boru anahtarını sıkmaya başlamıştım.
“Paul.. Üzerime kaç defa boşaldın?”
“Dostum ben buyum işte.. Niye buralardayım sanıyorsun? Bu
yaşımda hala neden vajina peşindeyim? Ben ülkemi bile sattım Spinoza sen
onların yanında hiçbir şeysin. Hayatım ve keyifim için herkesi satarım çünkü
insanlar böyle yapar.”
“Dürüstlüğünü takdir ettim Paul. Geç de olsa takdir ettim.”
İçimde kopan fırtınaları içime bırakırsam daha kötü
olacağımı fark edip elimde sımsıkı tuttuğum boru anahtarını Paul’un dizine sert
şekilde salladım. Dizinden gelen ses kısa süreliğine beni tatmin etmişti.
Çığlıklar içinde yere düşen Paul bağırmaya başladı. Ancak ona yapacaklarım
henüz bitmemişti. Ona bir söz vermemiştim sadece hayatını bağışlayabileceğini
söyledim hem söz versem bile içimdeki fırtınalar çoktan birkaç kuralı yıkıp
geçmişti. İhanetinin bedelini ona kırmızı renkli bir ağır tip boru anahtarı ile
kemiklerini kırarak ödetecektim. Yerde
acı içinde kıvranırken anahtarı alıp bu kez diğer dizine sert bir darbe vurdum
ardından ilk vurduğum sağ dizine sonra sola bir daha eli ile çığlıklar içinde
bana engel olmaya çalışıyordu fakat ihtiyarın o kadar gücü kalmamıştı. Anahtar
ile önce eline ardından sağ omzuna vurdum.
Sonra sol omzuna. Tüm eklemlerine vurmaya başladım. İhtiyarın elinden
gelen sadece bağırmaktı. Yüzümde büyük bir hırs ve öfke vardır. Bu sadece
Paul’a duyduğum öfke değildi. Tüm Lagos’u bu öfkem ile cayır cayır yakabilirdim
ve yakmayı planlıyordum . Acıdan yerde kıvranan Paul sürekli küfür ediyordu.
Ona bağırdım.
“Amına koyayım Paul! Hepinizin! Özellikle de senin!”
Elim titriyordu ilk kez bu kadar sinirlendiğimi ve yoldan
çıktığımı fark ettim ancak o an dönen gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Anahtarı
aldım ve Paul’un yüzüne vurmaya başladım. Önce suratı dağılacaktı. Dudakları
patlayacak eti çizilecek çenesi incinecek ve burnu kırılacaktı. Fakat üst üstü
yüzüne boru anahtarı ile vurmaya başladım. Çenesi kırılana kadar. Yüzünden
etleri ayrılana,kafatası kırılıp beynini görene kadar ihtiyarın yüzüne vurdum..
Kalın kafalı inatçı keçi.. Sağlam kafasına rağmen İngiliz yapımı bir çeliğe
dayanamadı ve kanlar içindeki yüzü ile faaliyet dışı kaldı. Paul.. Bu
topraklarda güvenebileceğim tek arkadaşımı ihaneti karşılığında öfkemin bana
verdiği yetkiye dayanarak yüzünü parçalayarak son yolculuğuna uğurlamıştım.
Elimdeki boru anahtarını Paul’un
bedeninin üzerine atıp çalışma yerindeki musluktan üzerime sıçrayan kanları
temizledim. İhtiyara vurduğum darbelerin ardından Abuja’da geçirdiğim aşırı
sert ortamın etkisiyle bitkin düştüğümü fark etsem de öfkemin bitmediğini
anladım. Hiç mantıklı davranmıyordum , bunun etkisiyle araba atlayıp Wrangler’ı
Ahad’ın villasına götürüyordum. Aslında paramı neredeyse almıştım ancak listede
dört adam vardı. Dördüncü adama gelmeden üçüncü adamda takılı kalmıştım ancak
bunların hiçbiri önemli değildi. Önemli olan tek şey onun da aynı Ahad gibi
canını almaktı.
Lagos bu zamanlarda diğer
zamanlara göre daha çalkantılı vakitler geçiriyordu. İç savaş gün geçtikçe
körükleniyor Boko Haram başkente baskısını arttırıyordu. Özellikle bölgedeki
tüm silah kolonileri benim sayemde Ahad’ın eline geçmişken Boko Haram’a karşı
duran etnik kökenler iyice silahsız kalmıştı. Tüm anayolların neredeyse kapalı
olması arabamı sanayi bölgesine yakın çarpık evli sitelerin olduğu patika
yoldan geçirmeme sebep olmuştu. Yolun sonunda Kamran’nın evinin önünden
geçecektim ve belki de mutsuz domatese merhaba diyebilirim diye düşündüm ama
sonra bu sinir ile Kamran’nın da hakkından gelebilirdim. Bunca karışıklığın ardından bir çocuğu
babasız bırakmak da işleri daha çok karıştırabilirdi.
Toprak yola girdiğimde tüm
siteyi büyük bir duman bulutu kaplamıştı. Siyah ve duman ve sis tüm siteyi
kaplamıştı. Farlarımı yakıp toprak yol üzerinden devam ettim. Ancak bir sıkıntı
vardı. Arabam toprak yola her zaman duyarlıdır fakat öyle bir engebeden geçiyordum
ki neredeyse durma vaziyetine gelmiştim. Sanki toprak yolda küçük küçük
tepeleri aşıyormuş gibiydim. Arabayı durdurup aşağıya indim her ne kadar bu
kadar sorunlu bir zamanda durmak mantıklı olmasa da merakım beni yiyip
bitiriyordu. Önce etrafıma bakındım ve duman kokusunu içime çektim. Bu sadece
duman kokusu değil kan ve ceset kokusu da vardı. Toprak yola baktığımda ise
yollardaki cesetleri görmüştüm.. Cesetler tüm patika boyunca dizilmişti.. Belki
ağır yaralılar da vardı bu toprak yolda ve ben üzerlerinden geçerek onları
öldürmüştüm. Ben bile bu kadar cani olamazdım. Yürümeye başladım yol boyu fakat
bu insanların hepsi ölüydü bir tane yaşayan yada kıvranan yoktu sanki bir ölüm
kampında geziyordum. Az sonra önüme çıkan bir evin duvarında yazan yazıyı okuyordum
‘Siz Kabul Edene Kadar Boko
Haram Öldürecek’
Biz kim? Yada onlar kim? Yada
siz kimsiniz? Tanımadığınız insanların üzerinden bu denli geçip katliam
yapmak.. Biz yada siz.. Arabama koşarak geri döndüm ve ikinci kez kontağı
çalıştırdığımda tüm gazı kökleyerek cesetlerin üzerinden geçtim. Amacım en
baştaki eve varmaktı Leeto’yu cesetler arasında görmemeyi umuyordum .
Sarsıntılı bir yolun ardından en baştaki Kamran’ın evinin önünde durdum burada
cesetler daha azdı ama evin önünde öyle bir beden yatıyordu ki tüm cesetlere
bedeldi.
Koşarak , yerde yatan arkası
dönük bedeni kendime doğru çevirdim. Gözleri açık kalmış bir çocuk simsiyah
vücudu kırmızıya boyanmıştı. Bu Leeto’ydu. Onu gözlerinden tanımıştım açık olan
gözlerinden. Hala parlıyordu sanki bana bakıyordu mutsuz domates. İlk defa biri
ölürken nasıl hissedeceğini düşündüm ilk defa Leeto’nun o ölmeden önceki
yüzündeki ifadeyi hayal ettim. İlk defa kalbimin olduğunu hissettim. Vicdanım
mı sızlıyordu yoksa başka bir şey miydi? Ama bu imkânsız! Ben de insanların
hayatına son veriyordum ve bunu para karşılığı yapacak kadar aşağılık adamın
tekiydim. Ancak bir çocuk.. Bana umutlu gözler ile bakan ve tüm saflığını zekâsıyla
bir gülümsemede toplamayı başarabilen bir sanatçıdan da öte bir varlık.. Tek
suçu siyahlar ülkesinde hiçbir şansı olmayan bir çocuk olmaktı.. Ah çocuğum..
Küçük bedeni öyle ağır gelmişti ki kucağıma sanki yüreğime oturmuştu. Leeto
gülerken 20 kilo civarında bir çocuktu ölürken ise sayılara vurulamayacak kadar
ağır ve sonsuzdu. Dudaklarım titriyordu gözlerimde küçük bir yanma hayır
kesinlikle dumandan! Evet duman bunun sebebiydi bundan kurtulmak için tek
yaptığım yüzümü Leeto’nun kanlı bedenine dayamak oldu. Tüm dünyadan
saklanıyordum. Ağlamak için küçücük bir çocuğun bedenine gömmüştüm vücudumu
kalbimi yıllar sonra ilk kez bugün hissediyordum. Meğerse kalbinizi hissetmeniz
için ona acı çektirmeniz gerekiyormuş. Canım acıyor işte Leeto! Canım çok
yanıyor! Seni de alıp yeraltıma gitmek isterdim. Ah çocuk keşke
götürebilseydim! Bu korkakların dünyasında ben yaşıyorken senin gibi cesur
çocukları öldürüyorlar neden diye sorabilirsin buna hakkın var ama sana cevap
verecek bir yüzüm yok! Tek bir yüzüm var şuan bedenine yaslanıp ağladığım bir
yüzüm başka yok Leeto inan bana sana gösterebileceğim başka yüzüm yok!
Leeto’nun gözlerini avuçlarım
ile kapatıp evine geçirdim. Bu sırada yerde bir kız çocuğu daha yatıyordu.
Leeto’yu bir yatağa yatırıp üzerini kirli çarşaflardan biriyle örttüm. En son
çocukken annemin bana yaptığı son şeydi bu. Bu sırada bir ses duydum. Evin en
karanlık köşesinde yatan bir adamdan sesler geliyordu. Ona doğru ilerledim. Bu
Kamran’dan başkası değildi. Kızını başka adamlara satan Kamran ailesinin biraz
gerisinde sürünüyordu. Yanına yaklaştım. Ikınarak benim konuştu
“Öldür beni. Canım yanıyor..
Lütfen.. Öldür beni.”
Ona acıklı gözler ile baktım.
Karşımda bir babadan çok yaratık vardı. Ailesinin hayatını mahveden küçücük bir
yaratık ve kendisine teknik olarak ‘Baba’ deniliyordu. Böyle babam olsaydı onu
uykusunda öldürürdüm.
“Hayır Kamran. Böyle ölmek senin
kaderin. İnsanlara hak ettiklerini vermezsek düzen nasıl işler değil mi?”
“Peki ya.. Ailem?”
“Huzur içinde.. Kamran”
Kamran’ı kendi kaderi ile baş
başa bırakıp hızlı adımlarla arabama doğru yürüdüm bu sırada eli silahlı üç
adamın arabamın etrafında dolaştığını gördüm. İşte tüm öfkemi boşaltabileceğim
adamlar karşımda duruyordu ancak elimi belime götürdüğümde silahımın olmadığını
fark ettim. Bu bana engel olmamıştı sisi kullanarak koşmaya başladım ve ön
kaputun orada anlamadığım dilde konuşan eli silahlı adamın arkasından boğazına
yapıştım. Bir anda ani tepki veren adamın elindeki otomatik tüfekle rastgele
ateş etmesi diğerlerini de harekete geçirdi. Diğer iki Boko Haram’lı elindeki
tüfekler ile rastgele üzerime ateş ettiler fakat tüm kurşunlar arkasında
olduğum adama isabet etti onu bir kalkan gibi kullanmıştım. Silahını alıp bana
ateş eden adamlara sıkmaya başladım. Birini kolundan vursam da diğerini delik
deşik etmiştim. Üzerimdeki adamın belinden bıçağını alıp elinden vurduğum
adamın peşine düştüm. Arkasına bakmadan koşan Boko Haram’lının üzerine atlayıp
bıçağı ense köküne yerleştirdim. Derin derin nefes alarak ayağa kalktım. Hala
öfkem dinmemişti hala tüm Nijerya’yı ateşe vermek istiyordum. Arabama atladım
ve Ahad’ın villasının yolunu tuttum.
A5 karayolunun üzerinde giderken
tüm yol düşündüm.. Düşündüm ve düşündüm. Öfkeliydim Johari’nin haklılığına,
benim haksızlığıma, Paul’a, Boko Haram’a, Ahad’a, Lagos’a Afrika’ya ve tüm
insanlara.. Öfkem haklıydı ben ise baştan sona haksızdım.. Ama ben bir kiralık
katildim ve burası acımasız bir dünyaydı. Bu dünyada tek ölen çocuk Leeto
değildi. Tek güzel kadın Johari değildi ve tek ispiyoncu Paul değildi. Şu an
bile dünyanın herhangi bir yerinde çocukların gülümsemesi ile yarattığı
aydınlık söndürülüyor tüm hayaller kana bulanıyordu. Olurdu böyle şeyler.. Ama o .. Aklımdan çıkmayan gözler. Johari’nin
sözleri ve suçluluk payım. Bu sırada gittikçe hızlanıyordum. Karayolunda Wranglerımla
belkide ilk kez bu kadar hıza çıkmıştım. İbre gittikçe yükseliyor ben gittikçe
vicdanımın sesine yenik düşüyordum. En sonunda vicdanımla ve düşüncelerim ile
büyük bir tartışmada boğulmaya başladım ve arabanın içinde attığım büyük bir
çığlık ile frene bastım..
Dur Spinoza..! Ne yapıyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder