10 Ağustos 2015 Pazartesi

-Bölüm 3- Siyahlar Ülkesindeki Kadın (Güncel Kısım 3)

Paul’a giderken gereğinden fazla hızlı yapıyordum ve uykusuzluktan kapanan gözlerime zar zor hakim olmaya çalışıyordum. Beni ayakta tutan tek düşünce Paul’un can çekişerek ölmesi ve benim bunu büyük bir zevk ile izlememdi.
Gereğinden fazla hızlı sürdüğüm Wrangler’ı kapının önünde durdurmakta zorluk çektim. Arabadan atlar atlamaz büyük bir hiddet ile içeriye girerken kapıda çırağın beni karşıladığını fark ettim
“Patronun nerede”
“İçeride efendim.”
“Toz ol buradan.”
İçeriye girip yüksek bir ses tonuyla Paul’a seslendim
“Hey Paul planın işe yaradı neredesin!?”
Paul şaşkın bakışlarla kafasını bir araba kaputunun içinden çıkarıp bana baktı. Gözleri şaşkınlıktan yerinden çıkacakmış gibi bakıyordu. Beyaz suratı birkaç ton daha açılmış, aynı bir hayalete bakar gibi bakıyordu.
“Mabad sana selam yolladı Paul bizzat iletmek istedim.”
Bakışlarını ve şaşkınlığını hala gizleyemiyor olduğu yerde dikilmiş bir buzdağına dönüşmüş gibiydi. Yüzüne bakıp gülümsedim.
“Söylesene Paul beni onlara satmanın karşılığı neydi?”
Paul biraz düşünde ve kekeleyerek konuya girdi
“Şey.. Ben”
Sesimi yükselttim
“Konuş seni ihtiyar orospu çocuğu beni kaç fahişeye sattın!”
“Mecbur kaldım evlat.”
“Bana hiç öyle söylemediler? Buraya nasıl geldim sanıyorsun?”
“Beni kokaine boğdular evlat. Kokain ve fahişelere bu dünyada bunlar daha güzel ne olabilir ki anlatsana sen söyle? Bana en çok hoşlandığım şeyleri verdiler senin dostluğundan da güzel şeyler hadi kabul et beni de sadece çıkarların için seviyorsun bunun için beni suçlayamazsın.”
İnsanların yaşı, neleri tecrübe ettikleri ve neler yaşadıkları aslında hepsi tek bir bağlantıda kırılıyor ve bu bize onların ne kadar bencil olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Bir erkek seks yapmayı karısından daha çok seviyorsa bu onun sadakatini bir gün tuvalete atıp sifonu çekeceğine işarettir. Aynı Paul’un en çok sevdiği kokain ve fahişeler için belkide bu dünyadaki tek dostunun üzerine sifonu çekebildiği gibi.
“Evet, Paul haklısın ben de aynısını yapacağım.”
“Ne yapacaksın? İhanetimden dolayı cezalandırmak için beni öldürecek misin?”
“Hayır Paul senin tarzınla yapacağım bu işi sonuçta ben de bir insan sayılırım ve doğamda olan şeyi yapacağım, sen en sevdiğin dünyevi vaatler için dostluğumuzu öldürdün ben de seni öldüreceğim.”
“Anlamadım?”
“Fahişeler ve kokainlerin senin için en büyük zevk olduğunu ve bunlar için her şeyi yapabileceğini söylüyorsun değil mi aynı kişisel zevklerine düşkün olan basit insanlar gibi?”
“Evet öyle de denilebilir”
“Benim de kişisel zevkim bu Paul insanları öldürürken aldığım hazzı senin yaşlı kokuşmuş dostluğun dahi veremiyor bu yüzden seni öldüreceğim cezalandırmak amaçlı değil tamamen zevk için”
Paul tekrar donmuş yeniden aslında benim kiralık katil olduğum aklına gelmişti.
“Hatırla Paul önünde insanları öldürürken nasıl gülümsediğimi hatırla bu gülümsemeyi bana sen de verebilirsin tabi ellerimde can çekişirken. İhtiyar gammaz dostumu öldürmek inan bana farklı bir zevk verecek sanki bir saat boyunca penisimin zenci bir fahişe tarafından ağzında dolanması gibi hissedeceğim”
“Sözlerin yapacaklarından daha korkutucu.”
“Sözlerim yapacaklarımın garantisidir Paul.”
Bu sırada ihtiyarın duvara astığı aletlerden birine elimi götürdüm. Bu bir tornacıdan daha çok tesisatçılarda görebileceğiniz kırmızı renkte ağır tip bir boru anahtarıydı. Duvardan alıp ağır adımlarla Paul’un üzerine yürümeye başladım.
“Beni öldürmemen için sana başka bir bilgi verebilirim. Bu kez hayatını kurtarabilirim.”
“Beni ölüme yollayan bir keş benim hayatımı kurtarabileceğini mi iddia ediyor?”
Aklımda önce tüm eklemlerini elimdeki boru anahtarı ile kırmak vardı aynı bir kraker gibi dağılırken çıkan sesleri duymak istiyordum.
“Ahad.. Onu senin yolladığını biliyorum.”
“Ahad’ı Afrika’daki her pislik tanır bu bir kanıt değil” üzerine yürümeye devam ettim.
“Ahad Safir senin bana gelmen her şey tesadüf mü? İzin ver bu kez hayatını kurtarayım?”
“Ne karşılığında? Sana verecek kokainim yada fahişem yok.”
“Hayatım karşılığında”
İşte bu güzel bir anlaşma olabilirdi. Bir insanın hayatı olmasa fahişe ve kokainler de anlamsız kalırdı. Paul’un bildiği isimler onun hayatını kurtarabilirdi tabi benimkini de ancak işler karışmıştı.
“Dinliyorum. Senin için büyük bir fırsat beni ikna et.”
“Ahad başından beri senin ölmeni istiyordu bunların hepsi onun planıydı.”
“Ne yani Safir ve Ahad birlikte mi çalışıyorlar? Hadi bunu geçtim Ahad öldürmek istediği birine neden ölü biri yollasın ve beni öldürmek istiyorsa neden bunu başından yapmasın ve son olarak yahu Ahad beni neden öldürmek istesin?”
“Ne sanıyorsun o kaleye tek bir adam olarak elini kolunu sallaya sallaya girip öldürebilecek miydin? Bunların hepsi  Safir’i alt etmek için bir oyun senin bana geleceğini biliyordu tek bağlantımız olduğunu çok iyi biliyordu. Seni ne zamandır aramıyor? Hiç bunu düşündün mü?”
“Savaş umurumda değil ben bu işin içinde bile değilim ihtiyar bence üfürüyorsun”
“Ne oldu sana şu zekânı kullan ve gözlerini aç iyice bir bak etrafına bu işi kabul ettiğin günden beri içinde olmuş oldun artık Nijerya’nın iç savaşında bir rolün oldu. “
“Ne saçmalıyorsun?”
Paul sinirlenmişti ve sesini yükseltiyordu. Tüm bu olanları hala kafamda kurgulayamıyordum her şey karışık geliyordu. Karmakarışık.
“Ahad’ın öldürmek istediği iki silah tüccarı vardı onların ikisini de gayet güzel öldürdü. Sana para vermemek ve herhangi bir konuşmana engel olmak için seni öldürtmeyi seçti bu yüzden de seni o kaleye gönderdi işini sağlama almak için de bana geldi. Mabad işini Safir ile değil Ahad ile gerçekleştirdim. Çok iyi teklifi vardı ve madem sen en iyi dostum benim yüzümden öleceksin bunu hakkıyla yapayım dedim; Safir’e telefon açtım ve Ahad’ın onu öldürtmek için profesyonel bir katil tuttuğunu karşılığını verirse onu sana vereceğimi söyledim o da elbette kabul etti. Bir taşla iki kuş.”
İhtiyar orospu çocuğu aynı bir tilki gibi kafası çalışıyor söz konusu zevklerine gelince adeta entrikalar çeviren pembe dizi başkahramanına dönüşüyordu. Anlattıkları oldukça mantıklıydı. Cebimden telefonu çıkarıp aramalara baktım birde takvime. Verdiği süre dolmuştu ve ben ona etkileşim gönderdiğim halde merak edip aramamıştı. Düşünmeye başladım. Bu sırada yaşlı tilki yeniden konuşmaya başladı.
“Eğer oraya gidip bu olanları anlatırsan zaten seni öldürecek. İstersen beni aradığı numarayla karşılaştıralım”
Cebinden telefonunu çıkarıp numarayı bana gösterdi. Gözlerimle gördüğüm numara tamamen bana mesaj gönderen numara ile aynıydı. İyice sinir küplerine binmiş elimdeki boru anahtarını sıkmaya başlamıştım.
“Paul.. Üzerime kaç defa boşaldın?”
“Dostum ben buyum işte.. Niye buralardayım sanıyorsun? Bu yaşımda hala neden vajina peşindeyim? Ben ülkemi bile sattım Spinoza sen onların yanında hiçbir şeysin. Hayatım ve keyifim için herkesi satarım çünkü insanlar böyle yapar.”
“Dürüstlüğünü takdir ettim Paul. Geç de olsa takdir ettim.”
İçimde kopan fırtınaları içime bırakırsam daha kötü olacağımı fark edip elimde sımsıkı tuttuğum boru anahtarını Paul’un dizine sert şekilde salladım. Dizinden gelen ses kısa süreliğine beni tatmin etmişti. Çığlıklar içinde yere düşen Paul bağırmaya başladı. Ancak ona yapacaklarım henüz bitmemişti. Ona bir söz vermemiştim sadece hayatını bağışlayabileceğini söyledim hem söz versem bile içimdeki fırtınalar çoktan birkaç kuralı yıkıp geçmişti. İhanetinin bedelini ona kırmızı renkli bir ağır tip boru anahtarı ile kemiklerini kırarak ödetecektim.  Yerde acı içinde kıvranırken anahtarı alıp bu kez diğer dizine sert bir darbe vurdum ardından ilk vurduğum sağ dizine sonra sola bir daha eli ile çığlıklar içinde bana engel olmaya çalışıyordu fakat ihtiyarın o kadar gücü kalmamıştı. Anahtar ile önce eline ardından sağ omzuna vurdum.  Sonra sol omzuna. Tüm eklemlerine vurmaya başladım. İhtiyarın elinden gelen sadece bağırmaktı. Yüzümde büyük bir hırs ve öfke vardır. Bu sadece Paul’a duyduğum öfke değildi. Tüm Lagos’u bu öfkem ile cayır cayır yakabilirdim ve yakmayı planlıyordum . Acıdan yerde kıvranan Paul sürekli küfür ediyordu. Ona bağırdım.
“Amına koyayım Paul! Hepinizin! Özellikle de senin!”
Elim titriyordu ilk kez bu kadar sinirlendiğimi ve yoldan çıktığımı fark ettim ancak o an dönen gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Anahtarı aldım ve Paul’un yüzüne vurmaya başladım. Önce suratı dağılacaktı. Dudakları patlayacak eti çizilecek çenesi incinecek ve burnu kırılacaktı. Fakat üst üstü yüzüne boru anahtarı ile vurmaya başladım. Çenesi kırılana kadar. Yüzünden etleri ayrılana,kafatası kırılıp beynini görene kadar ihtiyarın yüzüne vurdum.. Kalın kafalı inatçı keçi.. Sağlam kafasına rağmen İngiliz yapımı bir çeliğe dayanamadı ve kanlar içindeki yüzü ile faaliyet dışı kaldı. Paul.. Bu topraklarda güvenebileceğim tek arkadaşımı ihaneti karşılığında öfkemin bana verdiği yetkiye dayanarak yüzünü parçalayarak son yolculuğuna uğurlamıştım.
Elimdeki boru anahtarını Paul’un bedeninin üzerine atıp çalışma yerindeki musluktan üzerime sıçrayan kanları temizledim. İhtiyara vurduğum darbelerin ardından Abuja’da geçirdiğim aşırı sert ortamın etkisiyle bitkin düştüğümü fark etsem de öfkemin bitmediğini anladım. Hiç mantıklı davranmıyordum , bunun etkisiyle araba atlayıp Wrangler’ı Ahad’ın villasına götürüyordum. Aslında paramı neredeyse almıştım ancak listede dört adam vardı. Dördüncü adama gelmeden üçüncü adamda takılı kalmıştım ancak bunların hiçbiri önemli değildi. Önemli olan tek şey onun da aynı Ahad gibi canını almaktı.
Lagos bu zamanlarda diğer zamanlara göre daha çalkantılı vakitler geçiriyordu. İç savaş gün geçtikçe körükleniyor Boko Haram başkente baskısını arttırıyordu. Özellikle bölgedeki tüm silah kolonileri benim sayemde Ahad’ın eline geçmişken Boko Haram’a karşı duran etnik kökenler iyice silahsız kalmıştı. Tüm anayolların neredeyse kapalı olması arabamı sanayi bölgesine yakın çarpık evli sitelerin olduğu patika yoldan geçirmeme sebep olmuştu. Yolun sonunda Kamran’nın evinin önünden geçecektim ve belki de mutsuz domatese merhaba diyebilirim diye düşündüm ama sonra bu sinir ile Kamran’nın da hakkından gelebilirdim.          Bunca karışıklığın ardından bir çocuğu babasız bırakmak da işleri daha çok karıştırabilirdi.
Toprak yola girdiğimde tüm siteyi büyük bir duman bulutu kaplamıştı. Siyah ve duman ve sis tüm siteyi kaplamıştı. Farlarımı yakıp toprak yol üzerinden devam ettim. Ancak bir sıkıntı vardı. Arabam toprak yola her zaman duyarlıdır fakat öyle bir engebeden geçiyordum ki neredeyse durma vaziyetine gelmiştim. Sanki toprak yolda küçük küçük tepeleri aşıyormuş gibiydim. Arabayı durdurup aşağıya indim her ne kadar bu kadar sorunlu bir zamanda durmak mantıklı olmasa da merakım beni yiyip bitiriyordu. Önce etrafıma bakındım ve duman kokusunu içime çektim. Bu sadece duman kokusu değil kan ve ceset kokusu da vardı. Toprak yola baktığımda ise yollardaki cesetleri görmüştüm.. Cesetler tüm patika boyunca dizilmişti.. Belki ağır yaralılar da vardı bu toprak yolda ve ben üzerlerinden geçerek onları öldürmüştüm. Ben bile bu kadar cani olamazdım. Yürümeye başladım yol boyu fakat bu insanların hepsi ölüydü bir tane yaşayan yada kıvranan yoktu sanki bir ölüm kampında geziyordum. Az sonra önüme çıkan bir evin duvarında yazan yazıyı okuyordum
‘Siz Kabul Edene Kadar Boko Haram Öldürecek’
Biz kim? Yada onlar kim? Yada siz kimsiniz? Tanımadığınız insanların üzerinden bu denli geçip katliam yapmak.. Biz yada siz.. Arabama koşarak geri döndüm ve ikinci kez kontağı çalıştırdığımda tüm gazı kökleyerek cesetlerin üzerinden geçtim. Amacım en baştaki eve varmaktı Leeto’yu cesetler arasında görmemeyi umuyordum . Sarsıntılı bir yolun ardından en baştaki Kamran’ın evinin önünde durdum burada cesetler daha azdı ama evin önünde öyle bir beden yatıyordu ki tüm cesetlere bedeldi.
Koşarak , yerde yatan arkası dönük bedeni kendime doğru çevirdim. Gözleri açık kalmış bir çocuk simsiyah vücudu kırmızıya boyanmıştı. Bu Leeto’ydu. Onu gözlerinden tanımıştım açık olan gözlerinden. Hala parlıyordu sanki bana bakıyordu mutsuz domates. İlk defa biri ölürken nasıl hissedeceğini düşündüm ilk defa Leeto’nun o ölmeden önceki yüzündeki ifadeyi hayal ettim. İlk defa kalbimin olduğunu hissettim. Vicdanım mı sızlıyordu yoksa başka bir şey miydi? Ama bu imkânsız! Ben de insanların hayatına son veriyordum ve bunu para karşılığı yapacak kadar aşağılık adamın tekiydim. Ancak bir çocuk.. Bana umutlu gözler ile bakan ve tüm saflığını zekâsıyla bir gülümsemede toplamayı başarabilen bir sanatçıdan da öte bir varlık.. Tek suçu siyahlar ülkesinde hiçbir şansı olmayan bir çocuk olmaktı.. Ah çocuğum.. Küçük bedeni öyle ağır gelmişti ki kucağıma sanki yüreğime oturmuştu. Leeto gülerken 20 kilo civarında bir çocuktu ölürken ise sayılara vurulamayacak kadar ağır ve sonsuzdu. Dudaklarım titriyordu gözlerimde küçük bir yanma hayır kesinlikle dumandan! Evet duman bunun sebebiydi bundan kurtulmak için tek yaptığım yüzümü Leeto’nun kanlı bedenine dayamak oldu. Tüm dünyadan saklanıyordum. Ağlamak için küçücük bir çocuğun bedenine gömmüştüm vücudumu kalbimi yıllar sonra ilk kez bugün hissediyordum. Meğerse kalbinizi hissetmeniz için ona acı çektirmeniz gerekiyormuş. Canım acıyor işte Leeto! Canım çok yanıyor! Seni de alıp yeraltıma gitmek isterdim. Ah çocuk keşke götürebilseydim! Bu korkakların dünyasında ben yaşıyorken senin gibi cesur çocukları öldürüyorlar neden diye sorabilirsin buna hakkın var ama sana cevap verecek bir yüzüm yok! Tek bir yüzüm var şuan bedenine yaslanıp ağladığım bir yüzüm başka yok Leeto inan bana sana gösterebileceğim başka yüzüm yok!
Leeto’nun gözlerini avuçlarım ile kapatıp evine geçirdim. Bu sırada yerde bir kız çocuğu daha yatıyordu. Leeto’yu bir yatağa yatırıp üzerini kirli çarşaflardan biriyle örttüm. En son çocukken annemin bana yaptığı son şeydi bu. Bu sırada bir ses duydum. Evin en karanlık köşesinde yatan bir adamdan sesler geliyordu. Ona doğru ilerledim. Bu Kamran’dan başkası değildi. Kızını başka adamlara satan Kamran ailesinin biraz gerisinde sürünüyordu. Yanına yaklaştım. Ikınarak benim konuştu
“Öldür beni. Canım yanıyor.. Lütfen.. Öldür beni.”
Ona acıklı gözler ile baktım. Karşımda bir babadan çok yaratık vardı. Ailesinin hayatını mahveden küçücük bir yaratık ve kendisine teknik olarak ‘Baba’ deniliyordu. Böyle babam olsaydı onu uykusunda öldürürdüm.
“Hayır Kamran. Böyle ölmek senin kaderin. İnsanlara hak ettiklerini vermezsek düzen nasıl işler değil mi?”
“Peki ya.. Ailem?”
“Huzur içinde.. Kamran”
Kamran’ı kendi kaderi ile baş başa bırakıp hızlı adımlarla arabama doğru yürüdüm bu sırada eli silahlı üç adamın arabamın etrafında dolaştığını gördüm. İşte tüm öfkemi boşaltabileceğim adamlar karşımda duruyordu ancak elimi belime götürdüğümde silahımın olmadığını fark ettim. Bu bana engel olmamıştı sisi kullanarak koşmaya başladım ve ön kaputun orada anlamadığım dilde konuşan eli silahlı adamın arkasından boğazına yapıştım. Bir anda ani tepki veren adamın elindeki otomatik tüfekle rastgele ateş etmesi diğerlerini de harekete geçirdi. Diğer iki Boko Haram’lı elindeki tüfekler ile rastgele üzerime ateş ettiler fakat tüm kurşunlar arkasında olduğum adama isabet etti onu bir kalkan gibi kullanmıştım. Silahını alıp bana ateş eden adamlara sıkmaya başladım. Birini kolundan vursam da diğerini delik deşik etmiştim. Üzerimdeki adamın belinden bıçağını alıp elinden vurduğum adamın peşine düştüm. Arkasına bakmadan koşan Boko Haram’lının üzerine atlayıp bıçağı ense köküne yerleştirdim. Derin derin nefes alarak ayağa kalktım. Hala öfkem dinmemişti hala tüm Nijerya’yı ateşe vermek istiyordum. Arabama atladım ve Ahad’ın villasının yolunu tuttum.
A5 karayolunun üzerinde giderken tüm yol düşündüm.. Düşündüm ve düşündüm. Öfkeliydim Johari’nin haklılığına, benim haksızlığıma, Paul’a, Boko Haram’a, Ahad’a, Lagos’a Afrika’ya ve tüm insanlara.. Öfkem haklıydı ben ise baştan sona haksızdım.. Ama ben bir kiralık katildim ve burası acımasız bir dünyaydı. Bu dünyada tek ölen çocuk Leeto değildi. Tek güzel kadın Johari değildi ve tek ispiyoncu Paul değildi. Şu an bile dünyanın herhangi bir yerinde çocukların gülümsemesi ile yarattığı aydınlık söndürülüyor tüm hayaller kana bulanıyordu. Olurdu böyle şeyler..  Ama o .. Aklımdan çıkmayan gözler. Johari’nin sözleri ve suçluluk payım. Bu sırada gittikçe hızlanıyordum. Karayolunda Wranglerımla belkide ilk kez bu kadar hıza çıkmıştım. İbre gittikçe yükseliyor ben gittikçe vicdanımın sesine yenik düşüyordum. En sonunda vicdanımla ve düşüncelerim ile büyük bir tartışmada boğulmaya başladım ve arabanın içinde attığım büyük bir çığlık ile frene bastım..


Dur  Spinoza..! Ne yapıyorsun? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder