4 Ağustos 2015 Salı

-Bölüm 3- Siyahlar Ülkesindeki Kadın (Güncel Kısım 2)

Saatin kaç olduğunu bilmiyordum.  Bileklerim iyice acımaya başlamış, arada bir uyuyakalsam da yerimi yadırgıyor ve uyanıyordum. Tam bu anlarda demir olarak düşündüğüm kapının kilidi oynadı ve kapı açıldı. Doğruyu söylemek gerekirse kapıdan hiç ummadığım biri gelmişti. Burnumun açıldığı ilk andaki duyduğum kokunun aynısı zindanı sarmıştı. Gözleri parlaklığından hiçbir şey kaybetmeden bana bakıyordu. Kapıyı kapadı ve üzerindeki gömleği sakince çıkardı. Atletini de vücudundan sıyırdıktan sonra işe pantolonu çıkarmak ile devam etti. Az önce karşımda adeta yalvaran Johari iç çamaşırları ile karşımda soğuk bakışlarla bana bakıyordu. Hiç konuşmadan sadece üzerime doğru yürürken beynimi çalmaya çalışıyor gibiydi. Belki bu beni kandırmak için bir tuzaktı; fakat Johari bu kadar ucuz numaralar ile kandırılmayacağımı bilecek kadar zeki bir kadındı. Elinde göremediğim küçük bir bıçakla dibime kadar geldi ve kucağıma oturdu. Uzun zaman sonra ilk defa Johari gibi bir kadını hissediyordum ama elindeki bıçak küçük bir soru işareti oluşturmuştu kafamda. Beni çözmesi için mantıklı bir sebep yok derken elini arkama doğru götürdü ve bileklerimi bıçakla canımı yakan iplerden kurtardı. İster istemez uyuşmuştum ama az önce aklımdan atamadığım Johari, karanlık bir zindanda kucağımdaydı ve benimle sevişmek üzereydi. O an nasıl göründüğümü merak ediyordum. Aynada kendimi görsem usturayı yüzüme saplar ve dünyayı bu çirkinlikten kurtarırdım; ancak Johari kuru dudaklarını yaralı dudaklarıma değdirerek ıslatmayı başarmıştı. Saatler sonra kullanamadığım ellerimi Johari’nin sıcak sırtını kavramakla kullanıma açmıştım. Az önce kan kusuyordum şu an ise ağzımın içinde Johari’nin dilini ve içimi feraha kavuşturan ‘sıcak’ nefesini hissediyordum. Johari beni öpüyordu. Sanki buna açmış, sanki bir aslanın uzun süredir geyik avlamaması gibiydi. İlk bulduğu ava sarılmış ve tatmin olmadan bırakmayacak gibiydi. Açıkçası ondan zevk almaya başlamıştım. Bir fahişe ile sevişir gibi değil sanki bir tanrıça ile sevişir gibi dokunuyordum ona. Üzerimi çıkarmasını sorun etmiyordum; o sırada sütyeninin kopçasını söktüm ve tamamen çırılçıplak kalmasını sağladım. Kapkara kirli bir zindanın içinde, sönmek üzere olan cızırtılı bir ışığın altında Afrika’nın en güzel kadınına kendi yeraltıma girmesi için müsaade ediyordum.  Johari’nin iri memeleri yaralı vücuduma sürtünmeye başlarken ben onun vücudunun keyfini çıkarmaya başlamıştım. Bu sırada dudağımdan düşmeyen dudakları bir anda boynuma yapışmış, sıcak nefesi omuzlarıma kadar ulaşmıştı. Durmasını söylemek istiyordum ama yapamıyordum. En sonunda kulağına fısıldayarak bir şeyler söyleme imkânı buldum; “Ah Johari... Ne yapıyorsun? Neden?” . Boynumdan kulağıma kadar geldi ve aynı ses tonu ile ‘Bu gece öldün say, bu kez kurban sensin.’.  Hayatımda kurban olmaktan memnun kalacağım aklımın ucumdan geçmezken Johari’nin yanan vücudu bir anda içime girdi. Hissettiğim sıcaklık kalbim dahil buz kesmiş tüm vücudumu büyük bir yangına sürüklemiş gibiydi... Sesi duyulmasın diye kendini zor zapt eden siyahlar ülkesindeki kadının alev alev yanan vücudu kucağımda adeta kıvranıyordu.  Kalçalarından kavrayıp dudaklarını öpmeye devam ettim. İçimdeki istek adeta kabalaşmaya doğru gidiyordu, belki biraz vahşiceydi; fakat dudaklarını benden kaçırırken alt dudağını dişerimle tutmam onun üzerimde daha fazla efor sarf etmesini sağlıyordu.,. Ve en sonunda; evet, en sonunda...  Daha hızlıydı, daha istekli ve daha umursamaz... Bir el bombasının pimini çekmiş ya da bir kamyon dinamiti ateşlemiş gibiydim…
 Johari’yi kucaklayıp ayağa kalktım, ardından onu soğuk ve kirli betonun üzerine yatırdım.  Vücudunun soğukluğu betonla birleşince küçük bir ürperti gelmişti. Aramızda sadece bir nefes kadar uzaklık olan kadını vücudunda siyahın tüm güzelliklerini barındırıyordu. Vücutlarımızın birbirlerine sürtünmesi ve uzun süreli terlemeye aldırış etmeden doğaçlama yaşamanın ilk evrelerinden birini sadist bir şekilde gerçekleştiriyorduk. Daha sert olması daha çok hoşumuza gidiyordu; çünkü Johari, bacakları ile çoktan sırtımı kilitlemiş ve kendisini benden başka kimsenin bu kadar beceremediğini söyler gibi çığlık atmaya çalışıyordu…
İşte böyle olmuştu; tam olarak yeraltıma bir kadının tecavüz edişi ve düşüncelerimle sevişmeye başlaması…

“Saat kaç ?”
“Üç.”
“Gece mi?”
“Evet.”
Yerde çırılçıplak şekilde sırtüstü uzanmış karanlık tavanı izlerken tanrıların bu iki zıt insanı birleştirmek için yaptığı tehlikeli planın sonuçlarını düşünüyor; Johari’nin kot pantolonuna sakladığı sigaralardan tüttürüp tüm dumanı ölmüş karanlığa bırakıyorduk. İkimizin de tavandan başka bir yere bakmadığından emin şekilde içimdeki tüm sorulara izmaritimi basıp hayallerimi bir küllükte söndürüyordum. Aslında aklımda hiçbir şey yoktu; ne onu buralardan alıp götürmek istiyordum, ne de onu burada bırakıp kaçıp gitmek. Sadece durmak istiyordum. Sigara içerek bu bok çukurunda kendi dumanımda karanlıkla ölmekten başka güzel bir son bir türlü hazırlayamıyordum kendime. Ama Johari’ye de içindeki iyiliklerden, umutlarından dolayı acıyordum.
“Ne yapıyorsun Johari? “
“İnsanları kurtarıyorum.”
“Burası Afrika Johari. Burada insanları kurtaramazsın, sadece katillerini değiştirebilirsin; daha fazlası yok”
“Peki ya umut? Umutsuz mu ölsünler? Hiçbir şey yapamadan ölmeyi mi beklesinler?”
“Afrika’da umut aramak hint fakirinin zenginlik hayallerinde gerçekçiliği aramaktan farksızdır.”
“Umutsuz insanlar yürüyen cesetlerden farksızdır Spinoza. Eğer bir insanın umudu yoksa yaşamak için de bir anlamı kalmamıştır. O insan bir gün kendi yaşamına son verecek cesareti de bulur ve..”
“Ne demek istiyorsun Johari?”
“Bu halin yürüyen bir cesetten farksız.”
“Bir kiralık katil için olması gereken de tam olarak bu değil mi? Hem öldürdüğüm kurbanlarımı her zaman aklımda tutarım; çünkü bu benim işim. Aynı canlıları da aklımda tuttuğum gibi... Ben ölülerden ve dirilerden oluşuyorum Johari.”
“Senin yaptığın kötülük ve korkaklık.”
“Hayat senden vazgeçtiğinde ondan vazgeçemiyorsun işte salt kötülük bu. Hayatın bize yaptığı en büyük kötülük. Bu kötülüğü bitirmek için ya cesaret ararsın, ya korkak gibi ölmeyi beklersin. Ya da benim yaptığım gibi cesaret edemedikleri ölümleri onlara verirsin. “
Johari sigarasından büyük bir nefes çekip uzandığı yerden kalktı.
“Hadi giyin buradan gidiyoruz” dedi.
Şaşkın bir şekilde kendisine baktım. O ise hiçbir şey demeden sütyenini giymeye başladı. Ben de kirli kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Kafamda ‘Acaba sadece benden mi, yoksa ikimizden mi bahsediyordu?’ sorusu uyanmıştı ama yine de buradan çıkmayı ummuyorken böyle bir teklif beni şaşırtmıştı.
En sonunda ikimiz de üzerimizi giyindik. Hafif topallayarak yürüyordum kafamda birçok soru vardı ama daha kötüsü ne olabilirdi? Daha ne kadar dibe batabilirdim? En fazla öldürürlerdi burada. Ya çürüyerek, ya da bir mermi ile ölecektim nasılsa. Onu takip ettim.
“Nereye gidiyoruz?”
“Ben gitmiyorum, sadece kapıya kadar eşlik ediyorum; sen gidiyorsun”
“Ya kocan?”
“Uyumakla meşgul.”
Johari’nin kolundan tutup yüzüne baktım. Beni karanlık bir okyanusu andıran; fakat sanki gökyüzünde ay ışığı varmış hissini uyandıran gözleri ile karşıladı. İlk kez bir insanın başına bir şey gelmemesini istemiştim ve bunları cümlelere vurmaktan çekinmemiştim.
“Gittiğimi öğrenince seni öldürür.”
“Ben onun karısıyım?”
“Ama benimle yattın benden önce de Ahad ile.”
“İşte bu yüzden bana zarar veremez.”
Tanrım bu kadın gerçekten çok iyiydi. Ona hayran olmamak elde değildi. Onu takip ederken sürekli onu düşünüyordum, aynı birinin yanında nefes alırken onunla nefes almayı istemek gibiydi.
“Peki ya beni görenler onlar engel olmayacak mı sana?”
“Bu villada Safir kadar yetkim var. Çoğu senin kaçakçı olduğunu biliyor, daha fazlası değil. O yüzden rahat ol, odadaki beş kişi ve Mabad haricinde kimse gerçeği bilmiyor. “
Adamların arasından çıkıp önce villa kapısına ulaştık. Johari önlem amaçlı ellerimi bağlamıştı, bu yüzden şüphe çekmiyordum ve adamlar başımıza musallat olmuyordu. Villa kapısından da çıktıktan sonra arabamı en son bıraktığım yere kadar geldik. Ayın aydınlattığı gecede, toprak patika yolda Johari’yi takip ediyordum. Johari nöbet bekleyen adamlardan biri ile konuştu.
“Beyaz adamın arabasını getirin”
Nöbet tutan asker ‘Derhal efendim.’ diyerek koşa koşa villaya gitti.
“Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?”
“Önce eski bir dostu ziyaret etmem gerekiyor.”
“Onu öldürecek misin?”
“Hak ettiği kadar.”
Johari gülümsedi, aslında istediği kısım Ahad ile ilgili olandı ama o konu hakkında ne yapacağımı henüz ben de bilmiyordum. Cebinden telefonu çıkarıp bana verdi.
“Olanları söyleyebilirsin. Artık o villada işim bitti ama unutma buraya bir kez daha ölüm ile geldiğinde karşılığında orgazm yerine kan alacaksın ve bu bizim kanımız olmayacak.”
Johari’ye bakıp gülümsedim ancak; bu kısa sürdü, arabam geliyordu. Wrangler’ımın içinde başkasını görmek beni kahrediyordu. Araba tam arkamızda durdu. Nöbetçi kontağı kapatıp arabadan inerek anahtarları Johari’ye teslim etti, o da aynı şekilde özlediğim arabanın anahtarlarını bana verdi.
“Boko Haram isyanları azdı bu arada, yollarda dikkatli ol.”
“Bunu içten söylemedin, sana yardım etmediğim için Boko Haram’ın beni öldürmesi seni oldukça mutlu eder.”
Johari gülümsedi.
“Bunu neden yapıyorsun Johari? Beni neden serbest bırakıyorsun?”
“Çünkü gözlerine baktım.”
“Salt kötülük için yapacağım hiçbir şey yok.”
“Hoşça kal Spinoza. Geri dönmeni bekleyeceğim silahsız şekilde.”
Johari büyük bir tutku ile beni öpmeye başladı. Elleri ile vücudumu sarmıştı. Bir tür elveda öpücüğüydü ya da son kozlarını oynuyordu. Bunu sorgulamadım ve anın tadını çıkarmaya başladım.

Johari...  Arabaya binerken gözlerimi onun güzelliğinden ayıramadım... İkinci kez çalıştırdım ve gazladım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder