Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Bileklerim iyice acımaya başlamış, arada bir
uyuyakalsam da yerimi yadırgıyor ve uyanıyordum. Tam bu anlarda demir olarak
düşündüğüm kapının kilidi oynadı ve kapı açıldı. Doğruyu söylemek gerekirse
kapıdan hiç ummadığım biri gelmişti. Burnumun açıldığı ilk andaki duyduğum
kokunun aynısı zindanı sarmıştı. Gözleri parlaklığından hiçbir şey kaybetmeden
bana bakıyordu. Kapıyı kapadı ve üzerindeki gömleği sakince çıkardı. Atletini
de vücudundan sıyırdıktan sonra işe pantolonu çıkarmak ile devam etti. Az önce
karşımda adeta yalvaran Johari iç çamaşırları ile karşımda soğuk bakışlarla
bana bakıyordu. Hiç konuşmadan sadece üzerime doğru yürürken beynimi çalmaya
çalışıyor gibiydi. Belki bu beni kandırmak için bir tuzaktı; fakat Johari bu
kadar ucuz numaralar ile kandırılmayacağımı bilecek kadar zeki bir kadındı.
Elinde göremediğim küçük bir bıçakla dibime kadar geldi ve kucağıma oturdu.
Uzun zaman sonra ilk defa Johari gibi bir kadını hissediyordum ama elindeki
bıçak küçük bir soru işareti oluşturmuştu kafamda. Beni çözmesi için mantıklı
bir sebep yok derken elini arkama doğru götürdü ve bileklerimi bıçakla canımı
yakan iplerden kurtardı. İster istemez uyuşmuştum ama az önce aklımdan
atamadığım Johari, karanlık bir zindanda kucağımdaydı ve benimle sevişmek
üzereydi. O an nasıl göründüğümü merak ediyordum. Aynada kendimi görsem
usturayı yüzüme saplar ve dünyayı bu çirkinlikten kurtarırdım; ancak Johari
kuru dudaklarını yaralı dudaklarıma değdirerek ıslatmayı başarmıştı. Saatler
sonra kullanamadığım ellerimi Johari’nin sıcak sırtını kavramakla kullanıma
açmıştım. Az önce kan kusuyordum şu an ise ağzımın içinde Johari’nin dilini ve
içimi feraha kavuşturan ‘sıcak’ nefesini hissediyordum. Johari beni öpüyordu.
Sanki buna açmış, sanki bir aslanın uzun süredir geyik avlamaması gibiydi. İlk
bulduğu ava sarılmış ve tatmin olmadan bırakmayacak gibiydi. Açıkçası ondan
zevk almaya başlamıştım. Bir fahişe ile sevişir gibi değil sanki bir tanrıça
ile sevişir gibi dokunuyordum ona. Üzerimi çıkarmasını sorun etmiyordum; o
sırada sütyeninin kopçasını söktüm ve tamamen çırılçıplak kalmasını sağladım.
Kapkara kirli bir zindanın içinde, sönmek üzere olan cızırtılı bir ışığın
altında Afrika’nın en güzel kadınına kendi yeraltıma girmesi için müsaade ediyordum. Johari’nin iri memeleri yaralı vücuduma
sürtünmeye başlarken ben onun vücudunun keyfini çıkarmaya başlamıştım. Bu
sırada dudağımdan düşmeyen dudakları bir anda boynuma yapışmış, sıcak nefesi
omuzlarıma kadar ulaşmıştı. Durmasını söylemek istiyordum ama yapamıyordum. En
sonunda kulağına fısıldayarak bir şeyler söyleme imkânı buldum; “Ah Johari...
Ne yapıyorsun? Neden?” . Boynumdan kulağıma kadar geldi ve aynı ses tonu ile
‘Bu gece öldün say, bu kez kurban sensin.’.
Hayatımda kurban olmaktan memnun kalacağım aklımın ucumdan geçmezken
Johari’nin yanan vücudu bir anda içime girdi. Hissettiğim sıcaklık kalbim dahil
buz kesmiş tüm vücudumu büyük bir yangına sürüklemiş gibiydi... Sesi duyulmasın
diye kendini zor zapt eden siyahlar ülkesindeki kadının alev alev yanan vücudu
kucağımda adeta kıvranıyordu.
Kalçalarından kavrayıp dudaklarını öpmeye devam ettim. İçimdeki istek
adeta kabalaşmaya doğru gidiyordu, belki biraz vahşiceydi; fakat dudaklarını
benden kaçırırken alt dudağını dişerimle tutmam onun üzerimde daha fazla efor
sarf etmesini sağlıyordu.,. Ve en sonunda; evet, en sonunda... Daha hızlıydı, daha istekli ve daha umursamaz...
Bir el bombasının pimini çekmiş ya da bir kamyon dinamiti ateşlemiş gibiydim…
Johari’yi kucaklayıp
ayağa kalktım, ardından onu soğuk ve kirli betonun üzerine yatırdım. Vücudunun soğukluğu betonla birleşince küçük
bir ürperti gelmişti. Aramızda sadece bir nefes kadar uzaklık olan kadını
vücudunda siyahın tüm güzelliklerini barındırıyordu. Vücutlarımızın
birbirlerine sürtünmesi ve uzun süreli terlemeye aldırış etmeden doğaçlama
yaşamanın ilk evrelerinden birini sadist bir şekilde gerçekleştiriyorduk. Daha
sert olması daha çok hoşumuza gidiyordu; çünkü Johari, bacakları ile çoktan
sırtımı kilitlemiş ve kendisini benden başka kimsenin bu kadar beceremediğini
söyler gibi çığlık atmaya çalışıyordu…
İşte böyle olmuştu; tam olarak yeraltıma bir kadının tecavüz
edişi ve düşüncelerimle sevişmeye başlaması…
“Saat kaç ?”
“Üç.”
“Gece mi?”
“Evet.”
Yerde çırılçıplak şekilde sırtüstü uzanmış karanlık tavanı
izlerken tanrıların bu iki zıt insanı birleştirmek için yaptığı tehlikeli
planın sonuçlarını düşünüyor; Johari’nin kot pantolonuna sakladığı sigaralardan
tüttürüp tüm dumanı ölmüş karanlığa bırakıyorduk. İkimizin de tavandan başka
bir yere bakmadığından emin şekilde içimdeki tüm sorulara izmaritimi basıp
hayallerimi bir küllükte söndürüyordum. Aslında aklımda hiçbir şey yoktu; ne
onu buralardan alıp götürmek istiyordum, ne de onu burada bırakıp kaçıp gitmek.
Sadece durmak istiyordum. Sigara içerek bu bok çukurunda kendi dumanımda
karanlıkla ölmekten başka güzel bir son bir türlü hazırlayamıyordum kendime.
Ama Johari’ye de içindeki iyiliklerden, umutlarından dolayı acıyordum.
“Ne yapıyorsun Johari? “
“İnsanları kurtarıyorum.”
“Burası Afrika Johari. Burada insanları kurtaramazsın,
sadece katillerini değiştirebilirsin; daha fazlası yok”
“Peki ya umut? Umutsuz mu ölsünler? Hiçbir şey yapamadan
ölmeyi mi beklesinler?”
“Afrika’da umut aramak hint fakirinin zenginlik hayallerinde
gerçekçiliği aramaktan farksızdır.”
“Umutsuz insanlar yürüyen cesetlerden farksızdır Spinoza. Eğer
bir insanın umudu yoksa yaşamak için de bir anlamı kalmamıştır. O insan bir gün
kendi yaşamına son verecek cesareti de bulur ve..”
“Ne demek istiyorsun Johari?”
“Bu halin yürüyen bir cesetten
farksız.”
“Bir kiralık katil için olması
gereken de tam olarak bu değil mi? Hem öldürdüğüm kurbanlarımı her zaman
aklımda tutarım; çünkü bu benim işim. Aynı canlıları da aklımda tuttuğum gibi...
Ben ölülerden ve dirilerden oluşuyorum Johari.”
“Senin yaptığın kötülük ve
korkaklık.”
“Hayat senden vazgeçtiğinde
ondan vazgeçemiyorsun işte salt kötülük bu. Hayatın bize yaptığı en büyük
kötülük. Bu kötülüğü bitirmek için ya cesaret ararsın, ya korkak gibi ölmeyi
beklersin. Ya da benim yaptığım gibi cesaret edemedikleri ölümleri onlara
verirsin. “
Johari sigarasından büyük bir
nefes çekip uzandığı yerden kalktı.
“Hadi giyin buradan gidiyoruz”
dedi.
Şaşkın bir şekilde kendisine
baktım. O ise hiçbir şey demeden sütyenini giymeye başladı. Ben de kirli
kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Kafamda ‘Acaba sadece benden mi, yoksa
ikimizden mi bahsediyordu?’ sorusu uyanmıştı ama yine de buradan çıkmayı
ummuyorken böyle bir teklif beni şaşırtmıştı.
En sonunda ikimiz de üzerimizi
giyindik. Hafif topallayarak yürüyordum kafamda birçok soru vardı ama daha
kötüsü ne olabilirdi? Daha ne kadar dibe batabilirdim? En fazla öldürürlerdi
burada. Ya çürüyerek, ya da bir mermi ile ölecektim nasılsa. Onu takip ettim.
“Nereye gidiyoruz?”
“Ben gitmiyorum, sadece kapıya
kadar eşlik ediyorum; sen gidiyorsun”
“Ya kocan?”
“Uyumakla meşgul.”
Johari’nin kolundan tutup yüzüne
baktım. Beni karanlık bir okyanusu andıran; fakat sanki gökyüzünde ay ışığı
varmış hissini uyandıran gözleri ile karşıladı. İlk kez bir insanın başına bir
şey gelmemesini istemiştim ve bunları cümlelere vurmaktan çekinmemiştim.
“Gittiğimi öğrenince seni
öldürür.”
“Ben onun karısıyım?”
“Ama benimle yattın benden önce de
Ahad ile.”
“İşte bu yüzden bana zarar
veremez.”
Tanrım bu kadın gerçekten çok
iyiydi. Ona hayran olmamak elde değildi. Onu takip ederken sürekli onu
düşünüyordum, aynı birinin yanında nefes alırken onunla nefes almayı istemek
gibiydi.
“Peki ya beni görenler onlar
engel olmayacak mı sana?”
“Bu villada Safir kadar yetkim
var. Çoğu senin kaçakçı olduğunu biliyor, daha fazlası değil. O yüzden rahat ol,
odadaki beş kişi ve Mabad haricinde kimse gerçeği bilmiyor. “
Adamların arasından çıkıp önce
villa kapısına ulaştık. Johari önlem amaçlı ellerimi bağlamıştı, bu yüzden
şüphe çekmiyordum ve adamlar başımıza musallat olmuyordu. Villa kapısından da
çıktıktan sonra arabamı en son bıraktığım yere kadar geldik. Ayın aydınlattığı
gecede, toprak patika yolda Johari’yi takip ediyordum. Johari nöbet bekleyen
adamlardan biri ile konuştu.
“Beyaz adamın arabasını getirin”
Nöbet tutan asker ‘Derhal
efendim.’ diyerek koşa koşa villaya gitti.
“Bundan sonra ne yapmayı
planlıyorsun?”
“Önce eski bir dostu ziyaret
etmem gerekiyor.”
“Onu öldürecek misin?”
“Hak ettiği kadar.”
Johari gülümsedi, aslında
istediği kısım Ahad ile ilgili olandı ama o konu hakkında ne yapacağımı henüz
ben de bilmiyordum. Cebinden telefonu çıkarıp bana verdi.
“Olanları söyleyebilirsin. Artık
o villada işim bitti ama unutma buraya bir kez daha ölüm ile geldiğinde
karşılığında orgazm yerine kan alacaksın ve bu bizim kanımız olmayacak.”
Johari’ye bakıp gülümsedim ancak;
bu kısa sürdü, arabam geliyordu. Wrangler’ımın içinde başkasını görmek beni
kahrediyordu. Araba tam arkamızda durdu. Nöbetçi kontağı kapatıp arabadan
inerek anahtarları Johari’ye teslim etti, o da aynı şekilde özlediğim arabanın
anahtarlarını bana verdi.
“Boko Haram isyanları azdı bu
arada, yollarda dikkatli ol.”
“Bunu içten söylemedin, sana
yardım etmediğim için Boko Haram’ın beni öldürmesi seni oldukça mutlu eder.”
Johari gülümsedi.
“Bunu neden yapıyorsun Johari?
Beni neden serbest bırakıyorsun?”
“Çünkü gözlerine baktım.”
“Salt kötülük için yapacağım
hiçbir şey yok.”
“Hoşça kal Spinoza. Geri dönmeni
bekleyeceğim silahsız şekilde.”
Johari büyük bir tutku ile beni
öpmeye başladı. Elleri ile vücudumu sarmıştı. Bir tür elveda öpücüğüydü ya da
son kozlarını oynuyordu. Bunu sorgulamadım ve anın tadını çıkarmaya başladım.
Johari... Arabaya binerken gözlerimi onun güzelliğinden
ayıramadım... İkinci kez çalıştırdım ve gazladım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder