4 Eylül 2015 Cuma

-Bölüm 5- İki Damla Katliam (Günce Kısım 1)

Çadırların arasından sessiz yürüyüşümüzü devam ettirirken birçok askeri araç gözüme çarpıyordu. Kampın güney kanadı sınıra baktığı için kaçış yolu olarak belirlenmişti. Bu yüzden iyice incelemek istedim. En sonunda bir asker bozuntusu Babuka’nın yanına geldi.
“Yüzbaşı kapıda 2 adam var.”
Babuka bana baktı. Ardından gözlerini yeniden adamına dikti.
“Kimler?”
“Elrich adında birinin gönderdiğini söylediler. Aradık onları ellerindeki çantayı teslim ettiler onun haricinde tamamen silahsızlar.”
“Çantada ne var?”
“Bir tür silah efendim ama bu zamana kadar görmediğim türdendi.”
“Anlaşıldı. Hepsini benim çadıra getir. Adamları da.”
Hayatımda hiç görmediğim iki zenci ve yine nasıl kullanacağımı bile bilmediğim bir silah ile Babuka’nın çadırında sınav verecektim. Benim için işler daha önce de kötüleşmişti ancak bu bana biraz gerilim filmini hatırlatıyor gibiydi.
Kısa bir yürüyüşün ardından çadıra vardık. Babuka büyük bir merakla silahın içinde olduğu çantayı açıp silahı çıkardı. Biraz inceledi ve eli ile tarttı.
“Şu silahı cephaneliğe götürün.”
Beklediğimden daha az meraklı olması beni bir derece daha dehşete düşürmüştü. Babuka adamlarına döndü kaşları ile adeta emir verdi. Askerler silahsız iki adamı bir anda diz üstü çökertip ceplerinden çıkardıkları tabancaları kafalarına dayadılar. Şaşkına dönmüştüm.  Babuka ise sadece gülümsüyordu. Çadırın içinde volta atmaya başladı. Bana her volta atışında gülümseyerek bakıyordu. En sonunda konuşmak için zahmette bulundu.
“Elrich.. Bu dünyada en çok beyazlara güvenmem. Sen de bir beyaz olmana rağmen şansını çok zorladın. Şimdi bana doğruları anlat. Burada ne haltlar dönüyor?”
Biraz yutkunmuştum. Diyecek bir şeyim henüz yoktu. Ama konuşmasam işler kötüye gidebilirdi.
“Neden bahsettiğinizi anlamıyorum yüzbaşı ve adamlarım neden bu muameleyi görüyor? Silahsızlar oysaki.” Adamlar umurumda değildi. Onu bu şekilde kandırabileceğimi düşündüm.
“Elrich.. Yeniden soruyorum. Burada ne haltlar dönüyor?”
“Bu konuşmayı ne kadar sürdürebiliriz bilmiyorum ama ben sadece işimi yapıyorum.”
Elrich biraz köpürdükten sonra rehinelerine geçecekti. Eğer adamlar bir bok biliyorsa ötme ihtimalleri çok yüksek olacaktı. Bu yüzden büyük bir kumar oynamıştım. Şu aralar fazlasıyla kumar oynuyordum.
“Bu kadar kısa zamanda iki silahsız zenci hangi kamptan geldi? Yoksa İbrahim bu iki salağı gökten mi yolladı? Bir sürü bölge taramamız halinde. Ve bu yakınlarda bizden habersiz kuş uçmaz. Şimdi tekrar soruyorum aşağılık herif burada ne dolaplar dönüyor?”
Ona vereceğim cevaplar kalmamıştı. Tamamen haklıydı ve konuyu nasıl döndüreceğimi bilmiyordum. Safir ne planlıyorsa derhal uygulamalıydı.
“Bilmiyorum Babuk..” sözümü kesti.
“Pekâlâ şimdide şu muhteşem ikiliyi test edelim.” Babuka çadırına astığı palayı kılıfından çıkarıp ilk zencinin önünde durdu.
“Şimdi bay hiç kimse bu adamı tanıyor musun?”
Rehine bana bakıp kafasını salladı.
“Adı ne?”
Biraz çekindi ve ardından oldukça kısık bir sesle devam etti.
“Elrich.”
Babuka bir anda duraksadı ve ani bir hareketle palasını rehinenin kulağına salladı. Tek vuruşta zencinin kulağı başından ayrıldı ve kanlar fışkırmaya başladı. Babuka çok sinirliydi. Yerde çığlık atarak debelenen adama bağırmaya başladı.
“Sana gerçek adını sordum orospu çocuğu! Cevap ver bu sikik beyazın gerçek adı ne!”
“Bilmiyorum!” ağzından çıkan tek kelime bu olmuştu. Safir akıllıca bir hareket yaparak ismimi söylememişti. Bu beni oldukça onure etmişti. En azından bana değer veriyordu.
Babuka el hareketi ile askerlerine onu ayağa kaldırmalarını söyledi. Palayı aldı ve diğer rehineye döndü.
“Bu arkadaşına yapacaklarım az sonra seninle yapacağımız sohbete referans olsun”
Ve palayı kulağı kesik zencinin boynuna doğru salladı. İlk vuruşta kafasının çoğu gövdesinden ayrılmış olsa da tamamen bırakmamıştı. Ardından ikinci vuruşla zencinin kafasını tamamen uçurmuş oldu. Sıra ikinci rehineye gelmiş. Palasının üzerindeki kanı rehinenin eskimiş gömleğine sürdü ve konuşmaya başladı.
“Devam et.” Dedi.
“Yemin ederim bize adı Elrich diye söylendi. Başka hiçbir bilgi verilmedi. Zaten bize bilgi vermezler”
İlk zenci sadık olsa da ikincisi pek öyle değildi. İlki sadık bir köpek gibi ölmüştü. Bu adam ise haysiyetsiz bir sırtlan gibi ölecekti. Kelimelerin kendisini kurtarabileceğini sanıyordu. Ama bildiği şeyi anlattıktan sonra diğerinden farkı kalmayacaktı.
“Yani bu adamı tanımıyorsun normalde?”
“Hayır! Sadece silahı teslim edeceğimizi kamptaki tek beyazın Elrich adında birinin olduğunu söylediler. İlk kez bu adamı görüyorum. Lütfen bana zarar vermeyin kampınıza katılırım istediğinizi yaparım lütfen.”
“Kim peki!? Kim yolladı sizi? “
“Safir. Safir’in adamları bize bilgiyi verdi”
Babuka gülümsedi ve araya girdi.
“Buralar bizim. Safir’in Abuja’dan buraya kadar gelmesi imkânsız.”
“Buradalar. Burnunun dibindeler. Buraya bu kadar kısa mesafede nasıl geldim sanıyorsunuz? İstersen ona sor”
Babuka bir anda buz kesti. Palası önce elinde gevşedi ve ardından zencinin boğazına götürerek beni tehdit etti.
“Konuş!Doğru mu söylüyor kimsin sen!?”
“O palayı indir Babuka konuşsam da bu köstebeği her türlü öldüreceğini biliyorum.”
Babuka tüm dişlerini sıkarak sinirden kudurdu ve zencinin boğazını kesti. Ne olduğunu anlamayan adam kimsenin umursamadığı bir yerde can çekişerek son nefesini verdi. Babuka ise bu kez palayı boğazıma tuttu.
“Konuşacaksın!”
“Şu an bir asker gibi davranamıyorsun. Düşmanların dibinde. İstersen tüm bildiklerimi anlatabilirim ama önce kampın güvenliğini sağlamalısın”
“Bana işimi öğretme! Kimsin sen!?”
Ve o ses.. Bu sesi en son 22 yaşımdayken bir bardan çıkarken duymuştum. Tüm Afrika’yı uykusundan uyandıracak kadar yüksek tüm insanları yakacak kadar büyük bir ateş. İlk başta büyük bir deprem sandım ama daha fazlası olmalıydı. Ses ağaçların gövdelerini delmiş sanki atmosfere kadar duyulmuştu. Sarsıntı ile Babuka’yı itmeye çalışırken bir anda kendimi az önce boğazı kesilen adamın ölü gözleri ile yerde bakışırken buldum. Tuzlu topraktan kafamı kaldırdığımda büyük bir yangın ve suratının yarısı yanan Babuka’nın oradan oraya koşuşmasını görüyordum. Kulaklarım kimseyi duymuyordu. Gözlerim bulanmaya başlıyor görüntü titriyordu. Kafamı yeniden toprağa gömüp ölü adamla bakıştım. Gözlerimi açıp kapadıktan sonra görüntü iyileşmeye başladı. Kulaklarım yavaş yavaş bulanık sesler duymaya başladı. Saniyeler geçtikçe sesler biraz daha netleşiyordu. Çığlıklar, bağırtılar anlam veremediğim ağıtlar. Toprakta biraz süründükten sonra silah sesleri kulağıma artık çok net gelmeye başlamıştı. Yere düşen adamlardan birinin orta boyutlarda olan bıçağını kılıfından çıkardım. Bıçağın şeklini hala tanımlayamıyordum. Yerdeki adamlar henüz ne olduğunun farkında değildi.
Ayağa zar zor kalktım oksijen yerine yüklü miktarda karbon monoksit aldığımı fark ettim. Hala olaylar tam kavrayamamıştım. Aklımda olan tek şey Babuka’yı öldürüp güney bölgesindeki araçlardan birine atlayıp buradan toz olmak. Tabi araç namına bir şeyler kaldıysa.
Yüzüne toprağa gömerek ateşi söndürmeye çalışan Babuka’nın suratı patlama esnasında onu iterken yüzünün gaz lambasına çarpması sonucu olduğunu düşünüyordum. O ayağa kalkar kalkmaz sırtına elimde bıçağı son gücümle sapladım. Aynı bir ayı gibi hönkürmeye başladı. Tüm vücudu anormal şekilde dikleşti. Ardından elinin tersiyle suratıma sert bir tokat geçirdi. Tokadın etkisi ile kendimi yerde bulsam da hemen ayaklandım. Bıçak sanki Babuka’yı öldürmek yerine daha da güçlendirmişti. Hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Bu sırada Babuka mantıksız hareket ediyordu. Cebindeki tabancasını çıkarmak yerine yerdeki palasını aldı ve üzerime yürümeye başladı. Gözlerinden beni öldürmek için can attığını anlayabiliyordum.  Yarısı yanmış suratı büyük dişleri ve kalıbıyla adeta bir canavarı andırıyordu.  Tüm gücüyle palayı kafama doğru salladı. Hızlı bir hareketle paladan kaçtım. Ardından yeniden salladı. Yeniden ve yeniden.  Boşluğunu bulup palayı kullandığı eline yapışıp dizimle birkaç vuruş yaparak palayı bırakmasını sağladım. Ama Babuka duyduğu acıdan dolayı hiçbir şeyi düşünmüyordu ve niyeti de yoktu. Tek eli ile boğazımı tutup ayağıma büyük bir çelme takarak beni yere düşürdü. Ardından iki eli ile boğazıma sarılıp beni boğmaya çalıştı. Nefesinin ve yanmış dersinin kokusunu duyabiliyordum. Yüzünün sol tarafından pörtlemiş gözü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Nefes alamıyordum. Tek yapabildiğim ellerinin arasında nefessizlikten kıvranmaktı.  En sonunda kılıfından çıkarmadığı silahı aklıma geldi. Elimle önce göt cebini ardından yan cepleri yokladım. Silahı buldum ve bedenin herhangi bir yerine ateş ettim. Etki etmemişti. Ardından kendime doğru çekip Babuka’nın göğüsüne üst üste ateş etmeye başladım.
 11 mermiyi tüm vücuduna boca ettikten sonra elleri gevşedi. Gözleri biraz daha büyümeye başladı ve ağzından akan kan yüzüme bocalanmaya başladı. En sonunda elleri tamamen işlevini yitirdi ve Babuka’nın ölü vücudu üzerime devrildi. Bu dev canavarın vücudu altında nefes almaya çalışıyordum. Bu kez beni kurtaran kendim değil insanoğlunun acıya vermiş olduğu zekâsıydı. Ölüm anında canınız yanmıyorsa düşünebilirdiniz ancak canınız yanıyorsa yapmamanız gereken şeyleri bile yapabiliyordunuz. Babuka’nın çektiği acıdan ötürü tabancasını unutması onun ölümünü benim ise hayatta kalmamamı sağlamıştı.
Yüzbaşı’nın ölü bedenini üzerimden büyük bir zorlukla atıp ayağa kalktım. Biraz sendeledim ve öksürmeye başladım. Boğazım sıkıldığı için olabilirdi ancak geceyi saran duman Babuka’nın ellerinden neredeyse daha fazla etki ediyor gibiydi. Etrafıma bakındım hala silah sesleri durmamış insanlar kaçışıyor ve ölüyorlardı. 200 kişilik kamp cehenneme dönmüştü. Sendeleyerek güney kısmına doğru koşmaya başladım. Bu benim son işim olabilirdi o yüzden kimseye güvenmeden arkadaki araçlara doğru koşmaya başladım. İnsanların üzerine basarak kimseyi görmeden ilk bulduğum kamyonete atladım. Kamyonetin kapısı açıktı ve kontağı çevirmek isteyen bir asker önden gelen kurşun ile oturduğu yerde can vermişti. Askerin ölü bedenini kamyonetin dışına atıp kapıyı kapattım. Kontağı çevirdim ve ilk çevirişimde çalıştı. Bu bana Wrangler’ımın bir yerlerde benim için üzüldüğünü anımsattı. Bu biraz içimi dağlasa da gaza basıp toprak patika yoldan sürmeye devam ettim.
Cehennemden biraz uzaklaştıktan sonra kamyonetin camını açıp öksürmeye başladım. Sanki bir paket sigaranın dumanını aynı anda çekmiş gibiydim. Orada kül olan insanların vücutlarını düşünemiyordum bile… Safir’in bana mesajda tüm kampı öldür derken anlatmak istediği buymuş. Tek amacı içine küçük bir patlayıcı yerleştirdiği bir silahı içeriye sokmakmış. Küçük bir patlayıcı koca bir kampı yok edecekse eğer patlaması gereken en doğru yer kesinlikle cephanelikti. Cephaneliğe girmesi için de önceden ayarlanmış bir mühendise ihtiyacı vardı. O da Elrich’den başkası değildi. Onun yerine sağlam bir beyaz adam koymalıydı ve ben tam aradığı kişiydim. Safir’in bu zekice planı ve tüm kampı ateşle katletmesi içinde bir şeytan olduğunun kanıtıydı.
Bunları düşünürken öksürüklerimin eşliğinde cebimde bir şeylerin titrediğini hissettim. Telefon hala cebimde kalmıştı hemen cevap verdim.
“Yaşıyor musun?”
Birkaç öksürüğün ardından konuşmaya başladım.
“Olduğu kadar.”
“Yaşadığına sevindim. Neredesin şimdi?”
“Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Sadece sürüyorum.”
“Çok iyi iş çıkardın Spinoza. İbadan bölgesi de çöktü. Artık Ahad neredeyse yalnız kaldı.”
“Kimseyi düşünecek halde değilim.”
“Düşünmelisin. Bu iş bittiğinde elini kolunu sallayarak ülke dışına çıkacaksın. Hemde istediğin parayı kazanmış olacaksın. Sadece bir adım kaldı. “
Biraz düşündüm ve biraz da öksürdüm. Ardından devam ettim.
“Anlat.”
Şu an ilerlediğin toprak yol A1 karayoluna çıkar oradan Osogbo yoluna ardından da direk İbadan’a çık. Orada belirlediğim bir mekânı mesaj atacağım. Detayları sana adamımız bildirecek. Ardından işe koyulacağız.
“Bu telefonun şarjı biterse ne olacak?”
“Bir yerlerden şarj et. Soluklanmak için durduğun yerlerden birinde muhakkak vardır.”
“Sikimden geleni yaparım.”
Son cümlemden sonra biraz durdu. Belki de böyle kötü bir durumdayken bile onun sinirlerini bozabilecek espiriler yapmama bozulmuştu.
“Yarın görüşürüz Spinoza.”

Telefonu yüzüme kapattı. Ve bende sonunda doğa ananın yolundan çıkıp insanoğlunun yaptığı asfalta çıkmayı başarmıştım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder