A1 karayolu üzerindeki Ilorin bölgesine
araba ile yaptığımız rahatsız edici bir yolculuğun ardından arabalardan inip
yürümeye başladık. Ormanın neredeyse tam ortasından bulunan etrafı dikenli
teller ile çevrili büyük çadırların olduğu askeri bir kampa vardığımızda kapıda
adamlar koşarak üzerimize doğru geldi. İki adam beni aradıktan sonra kampın
içine doğru yürüdük. Çadırların ve sıcak
havanın eşliğinde sararmış otların arasından sonunda büyük bir çadıra
varmıştık. Masada elinde sigarası ile oturmuş ve sadece kafasının ortasında saç
olan iri yarı bir zenci tüm dünyadan iğrenirmişçesine etrafına bakıyordu. En
sonunda suratını bana çevirip aşağılan bakışlarını üzerimden eksik etmedi.
“Kimsin sen?” dedi kaba bir ses
tonuyla
“Michael Jackson”
“Bir kez daha soracağım aynı
cevabı verirsen seni moonwalk yapamadığın için vuracağım”
“Anladığım kadarıyla biraz
kültürlüsün.”
Biraz daha tadı kaçtı ve ayağa
kalkarak elleri ile masaya dayandı
“Bak burada..” sözünü kestim
“Evet evet anladım tek otorite
sensin ve diğer egoist sözler. Kusura bakma eğer kim olduğumu bilmeseydin
içeriye elimi kolumu sallaya sallaya girmezdim. Asıl sonu sen kimsin anladığım
kadarıyla Ahad sen değilsin.”
“Adım Babuka”
“Babuka mı? Gerçekten mi?”
“Şaka yapar gibi bir surat
ifadem mi var?”
“Afrika’da yeniyim özür dilerim
fantastik isimlere pek alışmadım.”
Biraz turist taklidi yapmak fena
olmaz diye düşünmüştüm fakat bu onu daha çok kızdırdı. Babuka adındaki bu
sürünün çobanı yanıma yaklaştı ve soğuk bakışlarını üzerime dikti.
“Umarım işin iyidir yoksa bu
kapanmayan çenen yüzünden senin derini bizzat kendim yüzeceğim.”
“Ağzınız kokuyor”
“Bu sabah bir bardak dolusu kan
içtim belki de ondandır”
“Pekala pekala daha fazla
ortalık gerilsin istemiyorum adım bildiğin üzere Elrich. Burada olmaktan
bayılmıyorum ortalığı yumuşatmak istedim ama oldukça sıkıntılı birine benziyor
gibisiniz.”
“İşimiz oldukça acil bu yüzden
cephaneliği kontrol et”
“Uzun bir yoldan geldim bay..”
“Bay değilim. Yüzbaşı. Yüzbaşı
Babuka.”
Yüzbaşı Babuka beni daha çok
güldürdüğü için yüzümden gizleyemedim ve gülmeye başladım. Babuka daha kızgın
bir şekilde yüzüme baktı.
“Götürün şunu buradan! Aşağılık
orospu çocuğu!”
İki adam beni kollarımdan tutup
dışarıya çıkardı. Kel olanla hemen muhataba geçtim
“Nereye gidiyoruz?”
“Seni çadırına götürüyoruz. 1-2
saat dinlen yemeğinde gelecek sonra işimize bakmak için seni çağıracağız.”
“Yüzbaşınız çok asabi.”
“Senin de çenen çok düşük. İdare
etsen iyi olur yoksa Ahad falan dinlemeyecektir.”
“İnan bana siyah dostum.
Dinleyecektir.”
Dar bir çadırın içinde üzerinde
türlü pisliğin bulunduğu rahatsız bir yatağa uzandım. Cebimden telefonu çıkarıp
mesaj yazmaya koyuldum
‘İçerideyim. Ne yapacağım? Hedef
Babuka mı?’
Yaklaşık 2 dakika bekledikten
sonra cevap gecikmedi.
‘Bütün kamp’
Ekrana kısa süre baktıktan sonra
telefonu göğsüme koyup ellerimi kafamın arkasına koyarak çadırın eskimi tavanına
baktım. Bir kiralık katil askeri bir kampı tek başına nasıl yakabilirdi. Belki
hayatlar iki kişilikti fakat ben tek kişiliğim. Ne ben o abartılı Amerikan
filmlerindeki adamdım nede buradakiler aptaldı. Buraya gelirken belki 30 tane
çadır saymıştım. Kiralık bir katilden seri katil olmasını beklersiniz bu doğru
ancak prensipleri olan bir adamdan seri katil olmasını beklemeniz oldukça
imkansıza yakındı. Ancak kesinlikle imkansız değildi. Ben bunları düşünürken
göğsüm tekrar titredi.
‘Orda mısın?’
‘Düşünüyordum’
‘Henüz ortada hiçbir şey yokken
neyi düşünüyorsun? Ne kadar vaktin var?’
‘2 saat.’
‘Onları biraz oyala ardından
yeni bir silahtan bahset. Sana birkaç adamla birlikte silahı göndereceğiz’
‘Bu silahın özelliklere neler?’
‘Hafif bir makineli de ağır makineli
görevi sağlayan bir silah. Alaşım bakır bir şeyler salla. Başladığında
korunduğundan emin ol. Büyük ihtimal seni götürecekler.’
‘Ne başladığında?’
‘Savaş.’
Saatler sonra burada her şeyin
artık eskisi gibi olmayacağını anlamıştık ama ne savaşı? Burada sadece kendimin
olduğunu düşünüyordum ama yanılıyor gibiydim. Ayağa kalkıp telefonu yanıma
aldım. Çadırımdan çıkıp ağır adımlarla etrafımdaki koşturmacayı çözümlemeye
çalıştım.
“Hey ne oluyor?”
“Direnişçi pislikler tüm sınırı
ele geçirmişler!”
Plan anlaşılmıştı. Safir ve
destek ordusu Boko Haram’a karşıt olarak bir iç savaş başlatmıştı. Burası büyük
bir cephanelikti ve burayı ele geçirmesi an meselesi olabilirdi. Ancak iki ateş
arasında benim rolüm ne olacaktı? İşte kafamda şuan oluşan bir diğer soru
işareti buydu.
Babuka kızgın sesiyle kampa
bağırıyor ve onları sakin olması için uyarıyordu. Kızgın bakışların ardından
hızlı adımlar ile yanıma geldi.
“Yemeğin iptal oldu. 10 dakika
sonra çadırından çık ve benim çadırımın oraya gel. Şu silahlara bakalım.”
Kafamı sallayıp çadıra döndüm.
Yanıma alacağım pek bir şey olmadığı için 10 dakika boyunca angut gibi oturup
ardından çadıra yöneldim.
“Ne oluyor burada yüzbaşı bu
telaş nedir?”
“Sadece önlem.”
“Neyin önlemi?”
“Bir isyancı iç savaş başlatmış.
Boko Haram için geliyor.”
“Ama siz Boko Haram değilsiniz
değil mi?”
“Hayır biz hükümetin onlara
destek verdiği tarafız yani doğru yolda olanlardan. Sen de doğru yolda mısın?”
“Bazen doğru sandığımız yolların
sonu çıkmaza çıkar”
“Sanmak bir yüzbaşına göre
değildir. Beyazlar sanar siyahlar yapar.”
“O yüzden mi silahlarınızın
sağlığı için 200 kişilik kampta bir tek beyaz adam yardımcı olabiliyor?”
“Zekisin ama çenen çok düşük.
Benimle cephaneliğe yürü”
Babuka yanına iki adam alıp
hızlı adımlarla çadırları geçti ve çitalar ile desteklenmiş büyük bir kulübeden
bozma yapının önünde durdu. Burası cephanelik olmalıydı. Kapıda iki zenci nöbet
ellerinde AK-47’ler ile nöbet tutuyordu. Eline yanındaki adamlardan gaz lambası
alarak nöbetçileri tek el hareketi ile köşeye alarak içeriye girdi.
“Hey beyaz! İçeri.”
Kapının önünde neden aptal gibi
beklediğime anlam verememiştim. Bir anda ayıkarak içeriye girdim. Oldukça ağır
ve nefesi kesen bir koku tüm kulübeyi sarmıştı. Etrafta oldukça fazla silah el
bombaları ve roketatarlar mevcuttu. Hemen kafamı İsrail malı Uzilere çevirdim
ve elime bir tanesini alarak şarjörünü çıkardım. Bu sırada Babuka bana baktı
“Uziler çerez. Daha büyük
şeylere bakarsın diye umardım”
“Hafif makineliler buranın işi
değil yüzbaşı. Gerçekten. “
“O zaman neden bakıyorsun?”
“Benimkilerdendir diye
düşündüm.”
“Seninkiler?”
“Ahad bahsetmedi mi? Yeni bir
silah portatifim var.”
“Evet çizimleri demişti..
“Onlar bitti. Yani yakınlarda
bir yerlerde olması gerekiyor. Eğer müddet verirsen sana sunabilirim.”
Babuka biraz durdu ve şüpheli
bakışlarını üzerime dikti. “Dur bir dakika” diyerek söze girdi ve üzerime
yürümeye başladı.
“Silahın içeriği ne? Ve bu
ormanlıkta hangi cehennemden getirteceksin?”
“Fazla uzakta olmayan bir yerde
depoladığım silahlar var. Sadece bir mühendis değilim. Eğer onay verirsen
birkaç saate buraya bir örnek getirtebilirim ne dersin?”
Babuka şüpheli bakışlarını
üzerimden çekti ve kulübenin içinde yürümeye başladı. Biraz düşündü ve taşındı.
En sonunda kafasını bana çevirdi.
“Silahtan bahset bu dandik
Uzilerdense seni onunla vururum.”
“Bir Uzi kadar hafif, bir AK-47
kadar etkili. Fazla ses yapmaz tutukluk riski diğerlerine göre minimumdur. Bir
şarjör 54 mermi alır eğer inanmıyorsan telefon etmeme izin ver de sana yeni
bebeğimin neler yapabildiğini kanıtlayayım.”
“Bahsettiğin şey bir silah için
imkansız duruyor.”
“Burada senin eski model
silahlarını tamir etmek için bulunmuyorum. Medeniyetten geliyorum. Şöyle düşün
hala 20. Yüzyıldasınız ve ben size 21. Yüzyıldan silah getiriyorum. Henüz atom
bombasından haberiniz yokken Hiroşima’nın tepesinde çoktan uçaklarımı
uçuruyorum.”
“Buraya beni küçümsemeye mi
geldin?”
“Hayır sadece Afrika’nın bu
cehennemine yeni silahlar için bir Avrupalıyı neden seçtiklerini söylemeye
çalışıyorum.”
Babuka’nın kafası karıştı. Sert
biriydi ama aptal değildi en azından kendi ve çevresi bakımından. Kendi
kafasında çözümleme yapmaya çalışırken yine bir şeyleri başka şeylere
karıştırdım. Bu durumda bir adama artık enjekte edeceğiniz tek şey;
koltuklarını kabartacak liderlik zırvaları.
“Hadi ama yüzbaşı. Burada bir
ordu yönetiyorsun düşmanlarını geçtim dostların bile bu teknolojiye hayretler
içinde bakacak. En güzel bisikletin sende olması gibi. Yada en güzel kızı senin
götürmen gibi. Hepsini geçtim sadece bir tane beğenmesen bile cephanende
kalsın. Bende silahlara bakar yenilemen için elimden geleni yaparım.”
“Pekala ara onları”
Hemen telefonumu çıkardım ve
birkaç numara tuşlamış gibi kulağıma koydum. Suratımı asıp kafamı umutsuzca
önce sağa sonra sola salladım.
“Çekmiyor dışarı çıkabilir
miyim?”
“Elbette”
Bu kez dışarıya çıktım ve
gerçekten numarayı çevirdim. Aradığım kişi Safir’den başkası değildi.
“Evet.” Dedi.
“Yüzbaşı silahı görmek istiyor
kaç saatte burada olur?”
“40 dakika”
“O kadar yakında mısınız?”
“İnan bana Spinoza nefesini bile
hissedebiliyoruz.”
Telefonu kapatıp yüzbaşının
yanına döndüm
“40 dakika”
“Oldukça erken.”
“Ferrarileri varmış.”
Yüzbaşı bıyık altı gülümsedi.
Gaz lambasını alıp dışarıya çıktı. Birlikte çadırların arasından yürürken sesi
çıkmıyordu. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı sırıtıyor gibiydi ama
sanki bunu yaparken birileri ona acı çektiriyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder