2 Eylül 2015 Çarşamba

-Bölüm 5- İki Damla Katliam

A1 karayolu üzerindeki Ilorin bölgesine araba ile yaptığımız rahatsız edici bir yolculuğun ardından arabalardan inip yürümeye başladık. Ormanın neredeyse tam ortasından bulunan etrafı dikenli teller ile çevrili büyük çadırların olduğu askeri bir kampa vardığımızda kapıda adamlar koşarak üzerimize doğru geldi. İki adam beni aradıktan sonra kampın içine doğru yürüdük.  Çadırların ve sıcak havanın eşliğinde sararmış otların arasından sonunda büyük bir çadıra varmıştık. Masada elinde sigarası ile oturmuş ve sadece kafasının ortasında saç olan iri yarı bir zenci tüm dünyadan iğrenirmişçesine etrafına bakıyordu. En sonunda suratını bana çevirip aşağılan bakışlarını üzerimden eksik etmedi.
“Kimsin sen?” dedi kaba bir ses tonuyla
“Michael Jackson”
“Bir kez daha soracağım aynı cevabı verirsen seni moonwalk yapamadığın için vuracağım”
“Anladığım kadarıyla biraz kültürlüsün.”
Biraz daha tadı kaçtı ve ayağa kalkarak elleri ile masaya dayandı
“Bak burada..” sözünü kestim
“Evet evet anladım tek otorite sensin ve diğer egoist sözler. Kusura bakma eğer kim olduğumu bilmeseydin içeriye elimi kolumu sallaya sallaya girmezdim. Asıl sonu sen kimsin anladığım kadarıyla Ahad sen değilsin.”
“Adım Babuka”
“Babuka mı? Gerçekten mi?”
“Şaka yapar gibi bir surat ifadem mi var?”
“Afrika’da yeniyim özür dilerim fantastik isimlere pek alışmadım.”
Biraz turist taklidi yapmak fena olmaz diye düşünmüştüm fakat bu onu daha çok kızdırdı. Babuka adındaki bu sürünün çobanı yanıma yaklaştı ve soğuk bakışlarını üzerime dikti.
“Umarım işin iyidir yoksa bu kapanmayan çenen yüzünden senin derini bizzat kendim yüzeceğim.”
“Ağzınız kokuyor”
“Bu sabah bir bardak dolusu kan içtim belki de ondandır”
“Pekala pekala daha fazla ortalık gerilsin istemiyorum adım bildiğin üzere Elrich. Burada olmaktan bayılmıyorum ortalığı yumuşatmak istedim ama oldukça sıkıntılı birine benziyor gibisiniz.”
“İşimiz oldukça acil bu yüzden cephaneliği kontrol et”
“Uzun bir yoldan geldim bay..”
“Bay değilim. Yüzbaşı. Yüzbaşı Babuka.”
Yüzbaşı Babuka beni daha çok güldürdüğü için yüzümden gizleyemedim ve gülmeye başladım. Babuka daha kızgın bir şekilde yüzüme baktı.
“Götürün şunu buradan! Aşağılık orospu çocuğu!”
İki adam beni kollarımdan tutup dışarıya çıkardı. Kel olanla hemen muhataba geçtim
“Nereye gidiyoruz?”
“Seni çadırına götürüyoruz. 1-2 saat dinlen yemeğinde gelecek sonra işimize bakmak için seni çağıracağız.”
“Yüzbaşınız çok asabi.”
“Senin de çenen çok düşük. İdare etsen iyi olur yoksa Ahad falan dinlemeyecektir.”
“İnan bana siyah dostum. Dinleyecektir.”
Dar bir çadırın içinde üzerinde türlü pisliğin bulunduğu rahatsız bir yatağa uzandım. Cebimden telefonu çıkarıp mesaj yazmaya koyuldum
‘İçerideyim. Ne yapacağım? Hedef Babuka mı?’
Yaklaşık 2 dakika bekledikten sonra cevap gecikmedi.
‘Bütün kamp’
Ekrana kısa süre baktıktan sonra telefonu göğsüme koyup ellerimi kafamın arkasına koyarak çadırın eskimi tavanına baktım. Bir kiralık katil askeri bir kampı tek başına nasıl yakabilirdi. Belki hayatlar iki kişilikti fakat ben tek kişiliğim. Ne ben o abartılı Amerikan filmlerindeki adamdım nede buradakiler aptaldı. Buraya gelirken belki 30 tane çadır saymıştım. Kiralık bir katilden seri katil olmasını beklersiniz bu doğru ancak prensipleri olan bir adamdan seri katil olmasını beklemeniz oldukça imkansıza yakındı. Ancak kesinlikle imkansız değildi. Ben bunları düşünürken göğsüm tekrar titredi.
‘Orda mısın?’
‘Düşünüyordum’
‘Henüz ortada hiçbir şey yokken neyi düşünüyorsun? Ne kadar vaktin var?’
‘2 saat.’
‘Onları biraz oyala ardından yeni bir silahtan bahset. Sana birkaç adamla birlikte silahı göndereceğiz’
‘Bu silahın özelliklere neler?’
‘Hafif bir makineli de ağır makineli görevi sağlayan bir silah. Alaşım bakır bir şeyler salla. Başladığında korunduğundan emin ol. Büyük ihtimal seni götürecekler.’
‘Ne başladığında?’
‘Savaş.’
Saatler sonra burada her şeyin artık eskisi gibi olmayacağını anlamıştık ama ne savaşı? Burada sadece kendimin olduğunu düşünüyordum ama yanılıyor gibiydim. Ayağa kalkıp telefonu yanıma aldım. Çadırımdan çıkıp ağır adımlarla etrafımdaki koşturmacayı çözümlemeye çalıştım.
“Hey ne oluyor?”
“Direnişçi pislikler tüm sınırı ele geçirmişler!”
Plan anlaşılmıştı. Safir ve destek ordusu Boko Haram’a karşıt olarak bir iç savaş başlatmıştı. Burası büyük bir cephanelikti ve burayı ele geçirmesi an meselesi olabilirdi. Ancak iki ateş arasında benim rolüm ne olacaktı? İşte kafamda şuan oluşan bir diğer soru işareti buydu.
Babuka kızgın sesiyle kampa bağırıyor ve onları sakin olması için uyarıyordu. Kızgın bakışların ardından hızlı adımlar ile yanıma geldi.
“Yemeğin iptal oldu. 10 dakika sonra çadırından çık ve benim çadırımın oraya gel. Şu silahlara bakalım.”
Kafamı sallayıp çadıra döndüm. Yanıma alacağım pek bir şey olmadığı için 10 dakika boyunca angut gibi oturup ardından çadıra yöneldim.
“Ne oluyor burada yüzbaşı bu telaş nedir?”
“Sadece önlem.”
“Neyin önlemi?”
“Bir isyancı iç savaş başlatmış. Boko Haram için geliyor.”
“Ama siz Boko Haram değilsiniz değil mi?”
“Hayır biz hükümetin onlara destek verdiği tarafız yani doğru yolda olanlardan. Sen de doğru yolda mısın?”
“Bazen doğru sandığımız yolların sonu çıkmaza çıkar”
“Sanmak bir yüzbaşına göre değildir. Beyazlar sanar siyahlar yapar.”
“O yüzden mi silahlarınızın sağlığı için 200 kişilik kampta bir tek beyaz adam yardımcı olabiliyor?”
“Zekisin ama çenen çok düşük. Benimle cephaneliğe yürü”
Babuka yanına iki adam alıp hızlı adımlarla çadırları geçti ve çitalar ile desteklenmiş büyük bir kulübeden bozma yapının önünde durdu. Burası cephanelik olmalıydı. Kapıda iki zenci nöbet ellerinde AK-47’ler ile nöbet tutuyordu. Eline yanındaki adamlardan gaz lambası alarak nöbetçileri tek el hareketi ile köşeye alarak içeriye girdi.
“Hey beyaz! İçeri.”
Kapının önünde neden aptal gibi beklediğime anlam verememiştim. Bir anda ayıkarak içeriye girdim. Oldukça ağır ve nefesi kesen bir koku tüm kulübeyi sarmıştı. Etrafta oldukça fazla silah el bombaları ve roketatarlar mevcuttu. Hemen kafamı İsrail malı Uzilere çevirdim ve elime bir tanesini alarak şarjörünü çıkardım.  Bu sırada Babuka bana baktı
“Uziler çerez. Daha büyük şeylere bakarsın diye umardım”
“Hafif makineliler buranın işi değil yüzbaşı. Gerçekten. “
“O zaman neden bakıyorsun?”
“Benimkilerdendir diye düşündüm.”
“Seninkiler?”
“Ahad bahsetmedi mi? Yeni bir silah portatifim var.”
“Evet çizimleri demişti..
“Onlar bitti. Yani yakınlarda bir yerlerde olması gerekiyor. Eğer müddet verirsen sana sunabilirim.”
Babuka biraz durdu ve şüpheli bakışlarını üzerime dikti. “Dur bir dakika” diyerek söze girdi ve üzerime yürümeye başladı.
“Silahın içeriği ne? Ve bu ormanlıkta hangi cehennemden getirteceksin?”
“Fazla uzakta olmayan bir yerde depoladığım silahlar var. Sadece bir mühendis değilim. Eğer onay verirsen birkaç saate buraya bir örnek getirtebilirim ne dersin?”
Babuka şüpheli bakışlarını üzerimden çekti ve kulübenin içinde yürümeye başladı. Biraz düşündü ve taşındı. En sonunda kafasını bana çevirdi.
“Silahtan bahset bu dandik Uzilerdense seni onunla vururum.”
“Bir Uzi kadar hafif, bir AK-47 kadar etkili. Fazla ses yapmaz tutukluk riski diğerlerine göre minimumdur. Bir şarjör 54 mermi alır eğer inanmıyorsan telefon etmeme izin ver de sana yeni bebeğimin neler yapabildiğini kanıtlayayım.”
“Bahsettiğin şey bir silah için imkansız duruyor.”
“Burada senin eski model silahlarını tamir etmek için bulunmuyorum. Medeniyetten geliyorum. Şöyle düşün hala 20. Yüzyıldasınız ve ben size 21. Yüzyıldan silah getiriyorum. Henüz atom bombasından haberiniz yokken Hiroşima’nın tepesinde çoktan uçaklarımı uçuruyorum.”
“Buraya beni küçümsemeye mi geldin?”
“Hayır sadece Afrika’nın bu cehennemine yeni silahlar için bir Avrupalıyı neden seçtiklerini söylemeye çalışıyorum.”
Babuka’nın kafası karıştı. Sert biriydi ama aptal değildi en azından kendi ve çevresi bakımından. Kendi kafasında çözümleme yapmaya çalışırken yine bir şeyleri başka şeylere karıştırdım. Bu durumda bir adama artık enjekte edeceğiniz tek şey; koltuklarını kabartacak liderlik zırvaları.
“Hadi ama yüzbaşı. Burada bir ordu yönetiyorsun düşmanlarını geçtim dostların bile bu teknolojiye hayretler içinde bakacak. En güzel bisikletin sende olması gibi. Yada en güzel kızı senin götürmen gibi. Hepsini geçtim sadece bir tane beğenmesen bile cephanende kalsın. Bende silahlara bakar yenilemen için elimden geleni yaparım.”
“Pekala ara onları”
Hemen telefonumu çıkardım ve birkaç numara tuşlamış gibi kulağıma koydum. Suratımı asıp kafamı umutsuzca önce sağa sonra sola salladım.
“Çekmiyor dışarı çıkabilir miyim?”
“Elbette”
Bu kez dışarıya çıktım ve gerçekten numarayı çevirdim. Aradığım kişi Safir’den başkası değildi.
“Evet.” Dedi.
“Yüzbaşı silahı görmek istiyor kaç saatte burada olur?”
“40 dakika”
“O kadar yakında mısınız?”
“İnan bana Spinoza nefesini bile hissedebiliyoruz.”
Telefonu kapatıp yüzbaşının yanına döndüm 
“40 dakika”
“Oldukça erken.”
“Ferrarileri varmış.”

Yüzbaşı bıyık altı gülümsedi. Gaz lambasını alıp dışarıya çıktı. Birlikte çadırların arasından yürürken sesi çıkmıyordu. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı sırıtıyor gibiydi ama sanki bunu yaparken birileri ona acı çektiriyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder