Nem beni deli ediyordu. Özellikle kiraladığım evin duvarlarında bu
yüzden oluşan küfler tamamen sinirlerimi bozuyordu. Bir nem insanı neden
düşündürürdü ve neden sinirlendirirdi? Aslında beni deli eden nem değil sanki
kafamın içinde büyüyen ve tüm beynimi ele geçirip içinde çılgın kahkahalar atan
mazoşist bir migrendi. Bir migren mazoşist olabilir miydi? Bunun cevabını belki
tıp veremezdi fakat liseden kalma bilgilerim ile ben rahatlıkla verebilirdim. Evet,
psikolojisi bozuk mazoşist bir migren beynimin içinde bana acı çektirmekten
adeta zevk duyuyordu. Migreni unutmak için karanlık odamda çeşitli düşünceler
aklımdan geçirdim ve tavana bakarken sokağın ışığı ile gözle görülebilir hale
gelen küfler beni bu düşünceye itti. Ancak küfler daha fazla canımı sıkmıştı
aynı insanlar gibi. Ya da yazarın kitabında dediği gibi ‘insancıklar’ Bu
satırları neden koyu renkli italik fontları ile yazdığımı bilmiyorum önce
başlığı yazdım ardından hoşuma gitti ve durmayı pek uygun görmedim. Ne diyorduk
evet insanlar. İnsanlardan nefret ederdim hayatım boyunca yüzlerine bakmaktan
kaçınır sadece işim düştüğü anlarda yüzlerine bakmak zorunda kalırdım. İnsanlar
da bana bayılıyor değildi onların bana nefretle baktıklarını düşünüyordum.
Belki bunda babamın da etkisi vardı. 8 yaşında bir çocuğu sanki 25 yaşında bir
adammışçasına eğitiyor ve hayatın gerçeklerini göstermeye çalışıyordu yada ben
öyle sanıyordum. Gece gündüz domuz gibi içer akşamları bir takım küçük
hırsızlıklar yapardı. Ona bir gün kiliseye inandığım yaşlarda ‘Bizim olmayan
eşyaları bizimmişçesine zayıf insanlardan almak yanlış değil mi? Tanrı bizi
gözetlemiyor mu baba?’ diye sormuştum. O da sanki benden ve yaşayan tüm
tanrılardan nefret edercesine gözlerime baktı. ‘Bizden daha kötü insanlar var
evlat tanrı onlar ile yeterince meşgul’ demişti. Ancak o sıralar kilisede
bizlere tanrı herkesi görür ve gözetlerdi mantığı öğretilmişti. Babam iyi bir
insan değildi aynı diğer insanlar gibi. Aslında hayat iyi değildi. Böyle bir
Dünya’da mutlak iyiyi beklemek, şapka’dan
gerçekten tavşanın çıkmasını beklemek ile eş değerdi. Bunları düşünerek uyuya
kaldım.
Lagos merkezden 2 km kuzeyinde kalan büyük bir otel&bar
görünümlü genel ev bulunuyordu. Birçok fahişe ve onların kaba bir tabir ile ‘pezevenkleri’
kol geziyordu. Belki Leeto’un babası Kamran’ı ve talihsiz kızına bile
rastlayabilirdim.
Kamran’ın verdiği dosya’da Macar asıllı bir silah satıcısı
olan Thomas Papp adında beyaz bir adam listenin ikinci sırasındaydı.
“Macaristan doğumlu
Thomas Papp varlıklı bir ailenin en küçük şımarık çocuğu. Ufak yaşlarda Rusya’da
eğitim görmüş ve bir işte dikiş tutturamadığı için babasının bağlantıları
sayesinde silah satıcılığı işine girmişti. Babası Koloman Papp tüm Balkanlarda
ve kuzey Afrika’da tanınırdı ve Nijerya’ya kadar oğluna saygı duymalarının tek
sebebi buydu. Klasik votka sevicisi ve genel evlerde birkaç kız isteyip onlara
işkence yaparak bundan zevk alırdı. Her Salı günü Merkez’in 2 km kuzeyindeki
geneleve gidiyor. Yanında 6 ve 7 adam ile dolaşır ve kendisi dövüş konusunda
oldukça yeteneklidir. Nijerya’nın silah pazarına yeni yeni girdi ve enteresan
silahları Boko Haram’ın ilgisini çekiyor”
Sonunda ‘BÜYÜK BOYNUZ’ adındaki otel çakması genel eve
varmıştım. Lagos’un arka sokaklarındaki
bu leş yerin akşam saatlerinde oldukça fazla müşterisi oluyordu. Günlerden
pazartesiydi ve benim canım bir kadın ile birlikte olmak istemiyordu. Otel
diyebileceğim mekânın etrafını gezmeye başlamadım. Her bir cephede iki adam
kapıda ise iki iri yarı zenci bekliyordu. Bu otel 7 katlıydı ve tırmanması o
kadar da zor değildi. Tam tur attıktan sonra kapıya yanaşıp cebimden çıkardığım
100 nairayı korumaların ellerine sıkıştırdım ve artık içerideydim. Otel
demiştim fakat burası bildiğiniz striptiz kulüpten bozma bir yerdi. Büyük bir
bar, ortada iki adet striptiz direği ve etraflarında toplanmış masalar vardı.
Ortalık karanlıktı ve renkli ışıkların yardımı ile aydınlanıyordu. Odanın
nikotinli havasını içime çektim. Bile bile zehiri ciğerlerime soludum fakat
başka da çarem yoktu. Bara doğru yanaşırken direğin üzerinde oynayan iki kıza
gözüm takıldı. Karanlıktan yüzlerini seçemiyordum fakat vücutları ve kıvrımları
oldukça hoştu. Tek sahip oldukları şeyi
yani bedenlerini pazarlamaktan başka şansları yoktu. Direkteki kızların hikâyelerini
bilmiyordum fakat bir tanesinin hikâyesini bilmek zorundaydım. Bara doğru
yürüyüp en son bir tabure bulup oturdum. Hem suratsız bir adam ne içmek
istediğimi sordu. ‘Viski. Sek’ derken cebimden sigaramı çıkarıp nikotinli
atmosfere katkıda bulundum. E en sonunda büyük bir nefes. Müzik beni rahatsız
etmişti ancak aldırmamam gerekiyordu. Adam bana viskimi uzattı biraz sohbet
etmeliydim.
“Burası ve yukarıdaki oteller hepsi aynı mı?”
“Elbette. Ama sana gelmez.”
Adam ancak fahişem olduğu zaman o odalarda kalma hakkımın
olduğunu ima ediyordu.
“Bana gelmesini istiyorum.” Dedim . Adam gülümsedi ve
birilerine seslendi
“Hey Keto! Burada
azmış bir adam var” Üslubu pek iyi değildi. Kel bir zenci bana doğru yaklaştı ve kaba bir
ses tonuyla benimle konuşmaya başladı.
“Adın ne yabancı?”
“İsmimin bir önemi yok. Elindekilerin en iyisini görmeye
geldim.” Adam gözlerini öne doğru çevirdi. Artık bana bakmıyordu.
“Bak yabancı beyaz adamlar ayrıcalık olurlar her zaman fakat
tanınmış olanları. Senin gibisinden yarım saat içinde 10 kişi bulabilirim o
yüzden kuralıma göre oynayalım. İstersen yeniden başlayalım?”
Adam sürekli lafı uzatıyordu. Sürekli ama sürekli buna
tahammül edemiyordum
“Yarım saat çerisinde bulacağın 10 adam benden daha zengin
ve daha fazla ödeme yapacaksa sana iyi şanslar.”
Bu onu artık tedirgin etmişti. Sebebi belliydi elbette o da
kesinlikle ‘para’. İnsanların çoğunun zayıf bir yanı vardır ve bu genellikle
para olur. Eğer zayıf yanım yok diyorsa o insana daha çok para teklif edin. ‘Herkesin
bir fiyatı vardır’ mantalitesi en fazla afrikada işler ve bir kadın satıcısı
için fazla para onu maymun etmenize yeter de artar.
“Ne kadar?” diye sordu.
“En iyi üç kadınını getir.
Ve normal fiyatlarını söyle.”
“Hey bak hemen sana fiyatını söyleyeyim en iyi kadınımın
fiyatı 250 naira. Bir gecelik.”
“Pekâlâ, sana 300 naira vereyim yarın akşama kadar.”
“Bak yabancı fiyatının çok az.” Adama çok param olduğunu
söylediğim için normal fiyatı şişirmişti elbette.
“Kabul et ya da etme. “
“Bak kabul etsem bile yarına önemli müşterim var. Yarın
akşama 3 kızı da yetiştirmem gerekiyor.”
İşte beklediğim cümle sonunda gelmişti. Kamran’ın bana
vermiş olduğu dosyada Salı akşamları Papp’ın gittiği yazıyor ve kızlara işkence
çektirmekten hoşlandığı yazıyordu. Muhtemelen Keto bu kızları Macar kurbanıma
hazırlıyordu.
“O zaman tek kız için 400 naira veriyorum. Müşterinin geliş
saatini söyle 1 saat erken bırakayım.”
“Pekâlâ. “
“Hadi şimdi kızları göreyim.”
Keto tatmin olmuş şekilde tabureden kalkıp hızlı adımları
ile ortamın nikotinli havasında gözden kayboldu. Bende viskimden ard arda iki
büyük yudum aldım. Ardından cebimden çıkardığım birkaç nairayı bardağın altına
koyarak barmene seslendim.
“Bir tane daha!”
Barmen bir tane daha doldururken sigaramın küllükte kendi
kendine bittiğini fark ettim. Söndürüp yenisini ateşledim.
Keto yanında üç tane kadın ile geldi. Barın önünde yer açtı
ve üçünü de yan yana sıraya koydu. Çok telaşlıydı çünkü çok para kazanacaktı ve
heyecanlıydı.
“Buyurun bay yabancı. İstediğinizi sizindir!”
Kızların gözlerinin içine baktım ve yaşlarını sordum. Keto
ise anında cevap verdi.
“En soldaki en genci 23 yaşında. Ortadaki biraz daha diridir
ve daha deneyimli biraz da çılgın. Sonuncusu ise 35 yaşında tam bir ustadır
inanın bana sizi kesinlikle pişman etmez.”
“En baştaki. Onun özelliği nedir?” Sanki yarış atı
alıyordum.
“Genç kızlarım arasından vücudu en iyisi olan.”
Göğüsleri orta büyüklükte olan kız 23 yaşına göre 26
yaşındakinden daha diri bir vücuda sahipti. Dudakları büyük değildi fakat kibar
burnu vardı. Açık alnının altında uykusuzluktan düşmüş siyah gözleri her şeye
rağmen ışıl ışıl parlıyordu. Bakışlarında hala bir masumiyet sezdim.
“Pekâlâ. Kararımı verdim 23 yaşındakini alıyorum.”
Keto biraz bozuldu. Sebebini anlayamamıştım fakat seçtiğim
kızın genç oluşu fikirlerini değiştirmemde bana daha çok yardımcı olurdu. Henüz
oturmamış bir akıl tecrübeli akıldan her zaman daha kolay kandırılırdı.
Kız sahibinin gözlerinin içine onay vermesini beklercesine
baktı. Bende cebimden paraları çıkarıp
400 naira sayıp Keto’ya teslim ettim. Sonunda onay kısmına gelmiştik. Keto eli
ile kıza ileri çıkmasını diğerlerine ise kaybolmalarını işaret etti.
“İyi eğlenceler yabancı” dedi ve o da yanımızdan kayboldu.
Artık kız ile birlikte yalnız başımıza kalmıştık. Bar taburesini çekip yanıma
oturmasını söyledim. Sakin bir şekilde oturdu.
“Adın nedir?” diye sordum. Kıza yakından bakınca daha da bir
güzel olduğunu fark ettim. Gözleri o kadar güzeldi ki çevresindeki morlukları
hemen unutturuyordu.
“Lyza. Adım Lyza.” Dedi. Yüzümü ekşiterek ne içeceğini sordum
“Soda. Soda içerim.” Barmene hemen bir soda siparişi verdim
o da getirdi. Adının Lyza olduğunu söyleyen kız sodadan bir yudum aldı.
Diğerlerine göre oldukça tepkisiz ve suskundu.
“Adın elbette Lyza değil dimi?”
“Adım Lyza.”
Lyza’nın alnı açıktı saçları ise düz bir şekilde omuzlarına
kadar düşüyordu. Vücudu zayıf olmasına karşın oldukça diriydi neden en iyi
olduğunu anlamıştım. Gözlerim sırtına kaydı ve iyileşmekte olan yara izleri
beni şüphelendirdi. Kız sodasından büyük yudumlar alıyordu. Ellerine baktım.
Titriyordu.
“Lyza bana gerçek adını söylemezsen patronunu çağırıp ona
tüm paramı gasp etmeye çalıştığını söylerim. O da senin muhakkak sırtındaki
yaralarına bir tane daha ekleyecektir.”
Bu tehdidimden sonra göz bebeklerini açtı. Ve hemen ismini
söyledi
“Adım Keyara. Lütfen artık uzatmayalım.”
Sigaramdan bir nefes aldıktan sonra viskimden büyük bir
yudum alarak Keyara’nın gözlerinin içine baktım. Kızcağız heyecandan sodasını
hemen bitirmişti. Barmene seslenip ona nasıl oda kiralayacağımı sordum o da birkaç
kişi getirip benimle konuştu. En pahalı cepheden en üst katın en pahalı
dairelerinden birini tuttum. Papp gibi zengin züppeler de o dairelerden birinde
işini görürdü. Ona yakın olmak benim için bir nevi avantaj haline
gelecekti.
Keyara ile odamıza çıktık. .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder